hava yağacak mı yoksa açacak mı tedirginliğinde sahile indiğimiz vakitlerden biri. geçmiş gün. küçükçekmece olabilir. zeytinburnu da. emin değilim. kahvaltı için geç, öğle yemeği için erken vakitler. vuslata kaç var. bak onu bilmiyoruz. galiba biraz da limoniyiz. iki yanımızda ikişer ağaç. önümüz alabildiğince deniz. ufukta saymayı hep sevdiğimiz uzak yol gemileri. bu gemilerin nereden gelip nereye gittiklerini tahmin etmeyi de seviyoruz. dalgaların sesinde kaybolmayı da. ama bugün alabildiğince sessiziz. olabildiğince kırgın. ben biraz hava alıp geleyim diye denize doğru hareketleniyorum. belki eteğimdeki taşlardan birkaçını denizde sektiririm. sen olduğun yerde kalmayı tercih ediyorsun. çünkü yaşadıklarımızın bir süzgeçten geçmesine ihtiyacı var ikimizinde. konuşmadan anlaşabildiğimiz ender zamanlar. lakin civardaki ağaçlar bizi güldürmek için olmadık hareketler yapıyorlar. iki büklüm oluyorlar. ama biz oralı olmuyoruz. aramızdaki çatlaktan su sızıyor. o eski güzel günleri arıyoruz. lakin beyhude. hayat çünkü; biraz da böyle bir şey. mutluluk için birden çok yeter şart lazımken mutsuzluk için tek bir sebep yeter. ama yine de geçer.. yine de geçer..