bir paşanın fırınında kolesterol yüklemesi yapıyorum. çünkü yorucu bir sabah oldu. ilk kez bir metroya üstelik sekizli vagona binemedim bu sabah. metrobüsten alışıktım buna ama metroda bu gerçek yüzüme tokat gibi çarptı. muktedirler dikey yatay mimari masalı anlatadursunlar ama istanbul’un hali hasta osmanlı gibi. demoklesin kılıcı gibi başımızda duran deprem gerçeği varken en az onun kadar ciddi on yıllardır süregelen plansızlık ve hamaset sorunumuz var. yıllardır bir bardağa, bir sürahi su doldurduk. bardak taştı, artık almıyor. yöneticilerimiz zaten görmüyor görse de bugüne kadar böyle gelmiş ben mi düzelteceğim der gibi koltuklarına zamk sürmekle meşguller. ama ya halkımız. benim güzel ama yalnız ülkemin halkı. onlar da içinde yaşadıkları bu keşmekeşi normalleri zannediyor. lakin istanbul’un hali bu. hal ve gidişat fecaat. bu gidişle beş seneye kalmaz bardağa bir damacana su boşaltmış gibi ve fakat bir damla suya muhtaç olacağız.
metroda hintli ya da pakiler gibi koyun koyuna giderken şöyle etrafıma baktım gözlerde bir isyan, bir tepkiden çok bir kabulleniş, bir bıkkınlık gördüm. yazık lan bize valla yazık. işe rahat gitmek için sabah altıda yola çıkıp akşam sekizden sonra dönmemiz, aldığımız üç kuruşla devlete vergi ödeyip kalanıyla da aile ve kendimizi geçindirmemiz gerekiyor. biz türkler çok çılgınız gerçekten..
bunlar yetmiyormuş gibi beşiktaşlıyız babadan. tamam sevinmek için sevmedik de kahrolmak için de tutmadık abicim bu takımı.. koca camiada aklı başında hiç mi adam yok allahınızı severseniz. her şeyleri fiyasko. birilerinin çok kötü ahını almışız belli. yoksa bu kadar cenabetlik hiçbir camiada olmaz. kırk gün beşiktaş hamamına gider aklanır paklanırsın. ama bu kir, bu leke. başka. çok başka. belli.. umut yok anlayacağınız.
yaylaya mı gitsek?
