306- hüznüm dağlara, hüznüm bana küs - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

306- hüznüm dağlara, hüznüm bana küs




şehir hala pazar uykusundayken üçüncü kupa çayımı alıp balkona çıktım. oturmadan evvel her zaman yaptığım gibi üç yol ağızlı sokağımıza baktım. sarı saçlı, siyah hırkalı ve mavi kotlu bir kadın iki elinde iki poşetle binamızın köşesinden sağa saptı. sigarasını babam gibi tutmuş uzun boylu, baştan aşağı siyahlar içinde bir adam caddeye doğru ağır adımlarla, boynunu yine babam gibi eğip yürüyerek gözden kayboldu. sanki dünyada sadece üçümüz vardık. ve kimseler yoktu. kuşlar bile. sabahın yedisinden beri zaten hüznümü arıyordum. babama benzeyen adamı gördüm. bir şey oldu içimde. bir sigara içmek istedim. yoktu. çayımdan derin bir yudum alıp bir nefeslik iç çekip deliler gibi yazmaya başladım. ahmet kaya zaten kafamın içinde hiç susmuyordu. aslında ne olduysa bu sabah oldu. hiçbir şey yokken yedide uyandım. oysa gidecek işim, yeni görülmüş bir kabusum yoktu. lost adasına düşmüş jack gibi birden açtım gözlerimi. tavana baktım. hep aynıydı. beyaz. plastik boya. tuvalete gitmeye üşendim. açtım eski, çok eski yazılarımı okudum yattığım yerden. kendi kendimi kıskandım. bunları ben yazdıysam. şimdiki yavan, ruhsuz ve duygusuz yazıları kim yazıyor dedim. ama siz zaten gördünüz ve ses etmediniz bayım. lakin bunu görmek çok koydu bana. hükümsüz hüznümü kaybetmişim. haberim yokmuş. en fenası duygumu yitirmişim. biliyorum, giden artık gelmez. öyle üç beş şarkıyla da düzelmez. günlerce güneşte bekleyip düşen kasım yapraklarının arasında dolaşırsam belki bir şeyler anımsarım. ama ya sonra.. sonrası işte bende yok bayım..
.