bir daha dünyaya gelirsem diyorum ibrahim; aç kalsam da yapmayı sevdiğim meşgalelerden birini meslek olarak edineceğim. ahanda, nah şuraya yazıyorum. yazdım. evet biliyorum, buna aymak için vakit çok geç. bu son fasıldır ey ömrüm.. ama işte ne yapalım? hayat diyoruz. mukadderat diyoruz. biraz dış güçler, biraz da iç güçler diyoruz. az biraz hırsızın suçu, biraz fazla evsahibinin kusuru diyoruz. salağa yatıyoruz. unutur gibi yapıyoruz. unutuyoruz da. ama sonra patron yan odada gereksiz ve bitmeyen telefon konuşmalarından birini yine bağır çağır yaparken bunu hak etmek için, bu saçma şeylere maruz kalmak için ne yaptım diye sorarken buluyorum kendimi. acaba diyorum para için ruhumu satmış olabilir miyim? niye hala bu saçmalıkları çekiyorum diyorum. ve istediğim sorudan cevaplamaya başlıyorum. misal 120 aylık konut kredimi ödeyebilmek için olabilir mi? yoksa yılda üç farklı tatil yapabilmek için mi? ya da eskiyen arabamı yahut plazma televizyonumu yenileyebilmek için mi tüm bu modern kölelik. neydi mesela mesele’m? yoksa istikrar ve temkin abidesi canım ailemden genetik bir miras mıydı her fırsatta sebat etmenin önemini vurguladıkları ama hiç haz etmediğim bu sigortalı ve ikramiyeli işime sıkı sıkıya sarılmam? nedir yani, mesele nedir ibrahim? bir çıkar yol bulamıyorum. oysa tam da şu anda ben bu satırları yazarken hiraizerdüş diye kadife sesli bir adam “sen üzülme bi’yol bulurum. iste dünyayı durdurum.” diyor kulağıma kulağıma. elbette bunlar hep mecaz. hep tevafuk. hep bir hayatın cilvesi. ama ne güzel bir cilve be ibrahim.ne güzel.. kurban olurum!
.