yine, yeniden tekrara düşme pahasına; seviyorum amirim bu vapurları. bu istanbul'u. bu yaşlı, tarihi yapıyı. elbette istanbul herkese, her gönüle farklı giriyor. kimi için sadece vapurları. kimine tarihi yarımadası yetiyor. kimine kapalı çarşısı. kimine balatı, küçükpazarı, kumkapısı. bazıları için salt prens adaları. bazısına çamlıca. ötekine beyoğlu demek istanbul demek. ezcümle amirim; herkesin "istanbul kalbi" başka bir tepede atıyor, belli. benimki mesela şu yukarıdaki vapurla haydarpaşa'nın arasında bir yerlerde atıyor. ne vakit vapurla haydarpaşa'ya yanaşır gibi olsam babam gelir aklıma hep. haydarpaşa ve vapur demek, babam demek çünkü. bir güz akşamı karaköy'den haydarpaşa'ya inmek demek. inerken babamın saçlarımı okşaması demek. trenin kalkmasını beklerken bir bardak çay içmek demek. çay içerken babamın bana bakıp 'sebepsiz' gülmesi demek. gülerken gözlerinde gördüğüm sıcaklığın adının sevgi olduğunu yıllar sonra öğrenmek demek. nihayet istanbul demek; haydarpaşa demek babam demek amirim. her deklanşörde, her pozlamada tonlarca hüzün demek.
.