her zamanki gibi sabahın köründe metroya emin adımlarla girmiş, sırtımı kapıya dayamıştım ki ressam bob'a benzeyen bembeyaz kıvırcık saçlarıyla onu gördüm.
o yürüyen merdivenden köşeyi dönünce treni gördü. tam koşmaya hazırlanırken yavaşça kapanan kapıyı fark etti. acı bir tebessümle koşmaktan vazgeçti. birden durdu. iki eliyle tüh der gibi boşluğu dövdü. ama yüzündeki üzüntüyle harmanlanmış tevekkül çok ilginçti.
belli çok üzülmüştü. kim bilir nereye geç kalacaktı. belki de geç kalmayacaktı. lakin üzüntüsünün bir kenarında da bilgece bir kabulleniş hakimdi.
kim bilir neler geçti aklından o an?
hangi hesapları yaptı. sonra kendine ne söyledi de teselli buldu. on saniye önce elleriyle boşluğu döverken buruşan yüzü şimdi nasıl oldu da tevekkül dolu bir gülümsemeye teslim oldu.
bilemiyoruz.
bilemiyorum.
ama hayat bazen de böyle bir şey işte..
hiç tanımadığın birinin üzüntüsüne katık edersin bir sabah hüznünü.
...
.
o yürüyen merdivenden köşeyi dönünce treni gördü. tam koşmaya hazırlanırken yavaşça kapanan kapıyı fark etti. acı bir tebessümle koşmaktan vazgeçti. birden durdu. iki eliyle tüh der gibi boşluğu dövdü. ama yüzündeki üzüntüyle harmanlanmış tevekkül çok ilginçti.
belli çok üzülmüştü. kim bilir nereye geç kalacaktı. belki de geç kalmayacaktı. lakin üzüntüsünün bir kenarında da bilgece bir kabulleniş hakimdi.
kim bilir neler geçti aklından o an?
hangi hesapları yaptı. sonra kendine ne söyledi de teselli buldu. on saniye önce elleriyle boşluğu döverken buruşan yüzü şimdi nasıl oldu da tevekkül dolu bir gülümsemeye teslim oldu.
bilemiyoruz.
bilemiyorum.
ama hayat bazen de böyle bir şey işte..
hiç tanımadığın birinin üzüntüsüne katık edersin bir sabah hüznünü.
...
.