sevgili yüzyaşım,
sana yazmaya niye bu kadar ara verdim. bilmiyorum. sanırım bazen her şeyi bilmemek en iyisi. tıpkı eternity and a day filmindeki gibi.
sana en son 28 kasım 2023'te yazmışım. üstünden tam üç kış, iki bahar ve iki yaz geçmiş. şimdi ne yazacağımı çok da bilmeden ama yazma hissiyle dolu olarak sondan başa doğru yeniden okudum önceki beş mektubu. ki dördüncü mektubun sonlarında yazdıklarımı şimdi tekrarlamakta hiç bir beis yok.
bakıyorum.
hep bir kasvet. hep bir melankoli.
ne vakit dara düşsem, içimin ışıkları sönse sana yazmışım.
peki bugün niye yazdım?
aslında bugün dünden farklı değil.. hem hiç değil
bugün de, iki bin yirmi beş martında da durum önceliklerden çok farklı değil. uzunca bir vakittir bir yolda gidiyorum ama doğru mu yanlış mı bilmiyorum sevgili yüzyaşım. yolun sonunu görmeden de bu anlaşılmayacak gibi. sen biliyorsun ama söyleyemezsin. babam da yok ki sorayım. hoş evvelinde sanki çok sormuşum gibi. ama şimdiki aklımla düşünüyorum da evlatlar babalarına çocukluktan ziyade büyüyüp "adam" olduklarını zannettiklerinde daha çok ihtiyaç duyarlar. ya da bana öyle geliyor. bilmiyorum. ama zaten yukarıda bir yerde söylemiştik değil mi?
bazen, bilmemek en iyisi.
sevgili yüzyaşım bir yandan oturmuş sana yazıyorum bir yandan yine ve yeniden cengiz özkan dinliyorum. sanki başka hiçbir sanatçı ve hiçbir şarkı yakışmayacakmış gibi bu yazıya. galiba biraz da canımı acıtmak istiyorum. bazı günler böyledir. melankolik başlar ve hep öyle devam eder. yalan yok, biraz da seviyorum bu halleri. ama yazarak sağaltmak yerine sanki daha da kanatıyorum yarayı. kabuk bağlamış bir yarayı yolar gibi.
bazı günler diyorum böyledir işte sevgili yüzyaşım. böyledir. bazı zamanlar. bazı hayatlar. içinizden dışınıza bir türlü çıkamayan hüznü, çaresizliği, dilemmayı sağaltmak için bir aracıya ihtiyaç duyar insan. ben de işte yazıyorum.
yazıyorum.
yazıyorum. yazıyorum da bazen bir kurt düşüyor içime, şimdi de düştü. mesela sana hala niye yazıyorum? orada mısın bilmiyorum bile! çuvallar dolusu devrik cümleyi her gelmemde saçıyorum ortalığa da bakalım orda mısın, okuyor musun? ya da okuyacak mıyız?
dün şirkette finansçı elemanla klasik ramazan geyiği yaparken teravihi hızlı kıldıran imam arayan cemaat gibi mevsim seçerken bulduk kendimizi.
'kışın kolay canım, mühim olan yazın sıcağında 17 saat tutmak' derken "bir sonraki yaz orucunu görmeyiz herhalde. 33 yıl sonraymış" dedi bizim finansçı.
güldüm. sen geldin aklıma sevgili yüzyaşım.
- kendi adına konuş dedim finansçıya.
- kaç dedi 90 mı hedefin?
-elimde senedim yok ama 100 yaşı hedefliyorum dedim.
bu sefer o güldü.
sevgili yüzyaşım, duydun mu?
bütün dünya zaten biliyordu şimdi yakın iş çevremin de haberi var. ama sen orda mısın buluşacak mıyız bilmiyorum. ama tabi ya, bazen bilmemek en iyisi.
.