şimdi hatırlıyorum da küçüktüm. ilkokul sonu belki orta bir ya da orta ikiye gidiyordum. nurtepe'den şişli'ye giden minibüsçü abilerin ekserisi ya müslüm ya orhan dinlerlerdi. ferdi tayfur dinleyen yok denecek kadar azdı. ya da bana öyle geliyordu. bilemiyorum. ama istanbul'un üç büyük klubü gibi arabeksin üç büyüğünden birini sevmek zorunda hissederdik kendimizi. babadan mütevellit beşiktaşlıydık. lakin arabeske hatta müziğe fersah fersah uzaktım. gerçi ablam sabahtan akşama sezen aksu şarkıları söyler, rahmetli babam neşet ertaş dinlerdi. annem türk müziğine hayrandı. öyle çok sesli bir aileydik. ne var ki ben futbolla, beşiktaşla bozmuştum kafayı o yıllar. sonra bir gün hafızla fiko'nun orhan ve müslüm yüzünden birbirine girip beni de kendilerine çekmek için; "doğruyu söyle lan olm mithad, orhan mı müslüm mü?" dedikleri yerde ikisini de kırmamak için mecburen ferdici oldum. hatta onlara kendimi ispat için bir iki şarkısını bile ezberledim. tehlike geçip kanka baskısı sona erince müzik benliğimi bulmak adına biraz yalpaladım. önce taverna müziğine arif susam'a, atilla kaya'ya falan yöneldim. sonra lisedeki yeni arkadaşlarım sayesinde popüler kültüre evrildim. ne vakit sevda ateşi kor gibi yüreği yaktı. işte o zaman gerçek ferdici oldum! aynı dönemde bana sor şarkısının çıkışıyla aşk acısına düşmem sanki bana kaderimin bir oyunuydu. şarkıyı rüyalarıma girecek kadar çok dinledim. neden sonra yine mahalle baskısı vs sebeplerle arabeski gömmüştüm içime. ki yıllar sonra gassal dizisiyle içimdeki ateş yeniden canlanır gibi oldu. sonra ferdi tayfur öldü.
allah taksiratını affetsin. mekanı cennet olsun.
.