31- o tren dönmeyecek zeze* - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

31- o tren dönmeyecek zeze*



sevgilim leyla,
beni yanlış tanımanı istemem. hatta son günlerdeki hastalık hastası hallarımı görüp ‘yahu bu adam da amma ağlak, acı eşiği ne kadar da düşükmüş’ demeni de istemem. ilk gün söylediğim gibi biz de yalan yok. ifrat da yok. tefrit de yok. süte su karıştırmak zaten yok. her şey su gibi berrak. cam gibi şeffaf. ağlamam da böyle. gülmem de. hem ayıptır söylemesi hüznüm de hep böyle. ulu orta. palas pandıras. yani ve dolayısı ile demem o ki; birinci pulsuz mektuptan bu yana şurada hatırı sayılır bir geçmişimiz ve hukukumuz var. son vakitlerde bu satırlarda dillenen hasta, yorgun, huysuz ve huzursuz satırların bugüne kadar hakkımda edinmiş olduğun müspet duyguları yok etmesini de istemem.

saat burada 04:40’tı uykudan tarifsiz acılarla uyandığımda. yarım bardak suyla bir parol içip bu satırları yazmaya kalktığımda ise saat 04:45 falandı. çünkü kollarım ayrı, bacaklarım ayrı, kafam ayrı bir eşikteydi. öyle genel geçer ağrı da değil ha.. Allah düşmanımın başına vermesin şiarında. hatta şampiyonlar ligi tadında. acının bütün tonlarını tadıyorsun. öyle bir ağrı. öyle bir sızı.
oysa dün akşam ne kadar da iyiydim. sonunda işe gidebileceğim bile dedim. ama ve meğer “ölüm iyiliği” imiş. şimdi işte kimine göre gecenin bir yarısında, kimine göre sabahın köründe bana göre bütün mümkünlerin kıyısında ama en çok da üretilmiş tüm parasetamolların gölgesinde oturmuş sana işbu satırları yazıyorum. 
neden?
ağrılarım biraz olsun azalsın diye.
belki evet. belki değil.
söylemiştim. sana yazmak zaten kanatsız uçmak gibi bir şey benim için. tarifsiz bir mutluluk. içerde bir yerde oluşan tuhaf bir hoşluk. ayakların yerlerden kesilmesi.
ama işte sen yine de beni yanlış anlama. farklı tanıma. bunu istemem. 
ne mi istiyorum?
yine arabeske bağlamışsın demenden korktuğum için söylemeyeceğim ne istediğimi.
ama sen beni yine de yanlış tanıma. olur mu?
.
.