metroda hepimiz yorgunuz. bitkiniz. tükenmişiz. ve elbet çok mutsuzuz ibrahim. belki bazılarımız çok uykusuz. bazılarımız huzursuz.. suratlar asık. gözler kısık.
bu durumu diyorum; safi ekonomiye bağlamak ne derece doğru olur bilemiyorum. hatta doğru olmaz diye düşünüyorum. hem başka şeylerde düşünüyorum. ama işte her düşünce her yerde söylenmez. böyle öğrendik. böyle gördük atalarımızdan. lakin bu sözün doğruluğundan da emin değilim artık.
bana öyle geliyor ki dünyanın geçiş dönemindeyiz sanki. bir eşikteyiz. yahut bir çeşit araftayız. zavallım dünya karar veremiyor ne yöne evrileceğine dair! batsam mı çıksam mı? hep bir soru işareti.. insanlar zaten başka bir alem.
geçmiş gün büyükada’da üç harfli marketin birinde muz bakarken sarışın bir abla ; “bunlar iyi mi ki acaba?” dedi. aslında carrefour’dakiler daha iyiydi ama kasa çok kalabalıktı buraya geldim ben de. ama isterseniz oradan alın dedim.
ablam şöyle durdu. dudağını büzerek bir kaç saniye düşündü. sonra da sağ elini boşlukta sallayarak
- amaaaan booş ver yaa dünyanın sonu geliyor zaten dedi.
yemyeşil, tam olmamış muzları poşete doldururken bir şey diyemedim zafer peker gibi. giderken ardından baktım sadece.
ezcümle; tüketim çılgınlığı başta olmak üzere karar vermekte güçlük çekip bir o tarafa, bir bu tarafa yalpalamaktan, taraf olmaya çalışmaktan, ışık hızında değişen ülke ve dünya gündemini takip etmekten yorulduk. bitap düştük. düşünsene trump yeniden başkan seçilmiş. elon musk, trump hükümetinin bakanı olmuş falan. rüyanda görsen kabus diye uyanırsın. ama hepsi gerçek. hepsi .. ..o..
neyse..
hoca nasreddin haklıymış. parayı veren düdüğü gerçekten çalıyor ibrahim.. gerçekten. ..
hem ben buraya nereden, nasıl ve dahası niçin geldim. arizona çölündeki çalılar gibi savruldum bak yine. sanırım sabahın siyahında sezen dinleyince oldu bütün bunlar. ya da. bilmiyorum ibrahim. bilemiyorum işte.. ahh sezen .. ah edebiyat..
..