meeting - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

meeting



tuhaf bir toplantıdan çıktım. mutsuz değildim. ama mutlu da olmadım. gözlüğümü unutmuşum. yedi kat yukarı çıktım. kibar hanımefendiye izah ettim. ben getiririm efendim dedi. getirdi. teşekkür ettim. iyi günler dedim. yedi kat aşağı indim. inerken ki hislerim çıkarken olanlarla aynıydı. bok gibiydi. ne ummuştum. ne bulmuştum. karşı taraf benim iyiliğimi istemişti söylediklerine göre. eldeki veriler de onları doğruluyordu aksi gibi. ama işte mutsuzdum. içime sinmeyen bir şey vardı. siz türkler nasıl dersiniz? bir bit yeniği. bir çapanoğlu. öyle şeyler işte.
ama olan şuydu galiba; paran kadar varsın bu dünyada. etin ne budun ne. şampiyonlar ligine cüret ediyorsun? mantıklı gibiydi. ama değildi de sanki.  içimi kemiren bu da değildi çünkü! anadolu seyahatine gidip de döndüğümden beri içimde ve dışımda olup bitenler dönüp duranlar bana yönümü ve yolumu buldurmaktan çok kayıp ettiriyorlardı sanki! peki gerçekten öyle miydi?
cevap bende yoktu. dinlediğim müziklerde ve izlediğim filmlerde yoktu. kitap zaten okumuyordum kaç vakittir..
.
avcılar söğütlüçeşme hattında hatırı sayılır derecede dolu bir metrobüste tanımadığım onlarca insan ve tanıdığım yüzlerce düşünceyle beraberim şimdi.  güç bela bulduğum, arka kapıya bakan ters koltukta bilincimi akışına bıraktım. kelimeler sere serpe yayılıyor zihnimden. keşke ömrümü de bırakabilseydim böyle akışa. yazıldığı gibi kolay olsaydı. aşmam, düşünmem gereken dünya işlerini kafamda sıraya dizmek zorunda kalmasaydım. ama işte hayat biz planlar yaparken, olmayacak şeyleri olacakmış hatta olmuş gibi düşünürken kendi bildiğini okuyordu. ve iki paragrafta zincirlikuyu’ya ulaşıyorduk. 
sonra boğaz köprüsünden geçtik. düşüncelerimi boğaza salmak istedim şarkıcı demet sağıroğlu gibi. olmadı. rusya'dan arjantin’e kuru yük taşıyan tankerin boğazda bıraktığı beyaz köpükleri izledim onun yerine. 
bu kaybetmiş, yenilmişlik hissinin kaynağını aradım tekrar. ama yine bulamadım. çantamdaki incecik gogol kitabını okusam dedim. canım istemedi. 1600 km yol gidip gelirken de istememişti. ne biçim can bu? müzik dinleyip yazmaktan başka bir şey istemiyor. bir de çay ve güneş. çay ve güneş. bayım, anlıyor musun? istersen anlama! sen de anlama. kimse anlamasın. ben de anlamıyorum çoğu zaman. toplantıda yaptığım ahmakça espri geldi bak şimdi aklıma. canım yine sıkıldı. acaba gerçekten benim esprime mi gülmüşlerdi? yoksa ahmaklığıma mı? kendimi bu duruma neden düşürmüştüm? yağmurdan kaçarken doluya tutulmak galiba böyle bir şeydi. şimdi boşa giden yarım günüme mi yanayım yoksa güvendiğim dağlara kar bile yağmamasına mı?  
toparlamak lazım. toparlanmak. evet. ama nasıl?
metrobüsten inip marmaraya ne vakit bindim? "nekst steyşın suadiye" diyor oysa mekanik bayan. hatırlayanınız var mı? dünya mı yuvarlak hayatın kendisi mi fırıldak?
nedir mesele, nedir doktor? hem durdurun şu treni inecek var diyorum..
bayım kime diyorum!
.

Yorum Gönder

0 Yorumlar