221 - çay var gam yok :
geçmiş gün. maltepe derler bir yer. çay bahçesinden hallice bir kafede samet ve
ulvi’yi bekliyorum.
kim onlar? beşiktaş'ın unutulmaz defans tandemiyle isim benzerlikleri dışında
zatımın eski iş arkadaşları. cevizli’den işten çıkıp gelecekler. ben
annemden çıkıp geldim. her zamanki gibi bir saat erken geldim. boş boş
beklenmez dedim. küçük not defterime bir şeyler karalamaya başladım. çaysız ne okur ne izler ne de yazarım! hem bugün
hesabı kimseye bırakmaya da niyetim yok. istediğim kadar çay içebilirim. ki
geçmiş gün kararsızdım bu mekanın çayı için. kavurmalı kaşarlı tostu da
muazzam. ama çay deyince akan niagara'lar durur. işte bu mekanın çayı on numara
beş yıldız bayım. kıyas yapacak olursak; hayyam çayevi, petek pastanesi ve burası. aralarındaki
fark demleme ve bekleme saniyeleriyle ölçülür sadece derim. ve ama son tahlilde
bu mekanın çayları diyorum; günahtır belki söylemesi ama ölüyü diriltir bayım. ölüyü diriltir!
.
.
222 - olasılık:
on dörtlü metro oturak grubunda
dörderli iki parçaya ayrılmış oturan yedisi erkek biri kadın toplam sekiz
kişiyiz. beş kişi telefonuyla oynuyor. biri uyuyor, biri sabit
nazarlarla karanlığa bakıyor. nihayet son kişi onları izliyor.
ve evet, şimdi en cevval öss'ciler, yks'ci ve hatta üss'ciler hazır mı?
günün sorusu geliyor.
bu umum manzaradan nasıl bir olasılık sorusu çıkar?
evet böyle.
efendim?
olasılık sorusunu benim soracağımı düşünmediniz herhalde. gerorge hagi'nin sağ
ayağını yürümek için kullandığı gibi ben de matematiği sadece sınıf geçmek için
kullanırdım.
evet, soruları alalım..
.
.
223 - alışamadım:
dolmuşa kaç aydır binmiyorsam artık az daha dayak yiyordum! indi-bindiyi hala
5-6 tl falan sanıyorum. 20 liraya 8 lira dönünce kendine güveni tavan yapmış
şehirli erkek edasıyla motor kaputuna doğru seslendim.
“kaptaaan 20 lira verdim
ama yanlış oldu” demeye kalmadan lafı ağzıma tıkadı kaba sakal kaptanımız; “12 lira abi indi bindi.”
bir bardak ince belli çay olmuş 20-25 lira ona şaşırmıyorum. ama indi bindi 12
lira deyince sanki 100 lira demiş gibi dumur oldum ne yalan söyleyeyim.
alışamadım yani bu zamlara amirim.
.
.
224 - the lowers
(2023)
tatlı, zeki , muzip, muzır, ve komik bir mini dizi the lowers.
altı bölüm. soğuk ingilizlerin sıcak dizisi. keyifli dizi. sevdim. hatta daha
diziyi bitirmeden ve hislerim geçmeden yazayım istedim. her gün bir bölüm
izliyorum. dördü bitti ikisi kaldı. artık dedim buradan geri dönmez beğeni ve
olumlu izlenimlerim. kayıtlara geçsin istedim.
ha bi'de başrol oyuncusu erkek elemanı bir ben mi 'yamaç koçavalı'ya
benzetiyorum meraklar içindeyim?
.
.
225 - kuru otlar ve biLaderin takipçileri üstüne (2023)
aslında bu şekil yaygarası yapılan filmlere, kitaplara ve daha bir sürü şeye
genetik olarak uzak dururum hep. ve hep söylerim eşkıya (1996) filmini herkes
filmden elini ayağını çektikten sonra bakırköy'de bir sinemada tek başına
izlemiş bir adamım. ama ve lakin; kim icat emişse kaideyi bozmayan bir istisna
kültürümüz de var. ve hayat bir istisnalar denkleminden ibarettir. ezcümle nuri
bilge ceylan filmlerini severim. ama hayır daha gitmedim filme. halihazırda
gitmenin yolunu yapıyorum. pandemiden beri sinemaya gitmedim. hani dedim
yazarsam ve bağlarsam kendimi gitmek zorunda kalırım. tıpkı evvelsi gün
biladerin farkında olarak ya da olmayarak bir telefonuyla beni ateşleyip
ileriye doğru bir takım hamlelerde bulunmamı sağladığı gibi. ama şunu çok iyi
biliyorum. türküz doğruluk ve çalışkanlıktan evvel çabuk gaza geliriz. işte bu
gaz bitmeden hemen paramı ve kendimi bir takım eğitimlere bağlama isteği
duydum. dün kendisinin yüzüne teşekkürümü ettim. dedim allah ne muradın varsa
versin. tez vakit 100, 500 ve 1000 takipçin olur inşaallah blogunda dedim. ve
şimdi de arkasından atıp tutarak ve naçizane katkım olsun diye buradan yine bir
link vermek istiyorum.ve son tahlilde diyorum ki; bir el atın a dostlar bu “sinema dilencisinin" bloguna..