tüm dünyada olduğu gibi bizim bahçenin karıncaları da çok çalışkanlar. bir ben tembelim. ama bir sağa bir sola, bir kuzeye bir güneye koşuşturan karıncaların verimliliğinden de şüpheliyim amirim. bal yapmayan arılarla kapışsalar sanki arılar kazanır gibi. elbette elimde bilimsel bir veri yok. sadece his. ki en büyük hayal kırıklarımı hislerime güvendiğimde yaşamışımdır. ama ve sanırım aşık olmak gibi bir şey bu da. sonunu bile bile hislerime güvenmekten vazgeçmiyorum yine de. hem konu buraya nasıl geldi bilmiyorum. ben tembelliğimi anlatacaktım. sahilde yağmurdan kaçıp tek bir damlanın düşmediği bedeviliğimi anlatacaktım. incir ağacının altında tatlı tatlı esen rüzgara ruhumu teslim edecekken karıncalara takıldı gözüm. sonra incir ağacının aslında incir ağacı olmadığını fark ettim. halbuki gövdesi aynı annemin bahçesindeki incir ağacına benziyordu. tam olmasa bile yapraklar da benziyordu. ama sonra yemyeşil armut gibi bir meyve gördüm dallardan sarkan. fakat armut değildi. turuncu da değillerdi. sermet abiye sordum. kayısıymış. hem tembel, hem cahildim. sermet abi güngörmüş adam. üzüldüğümü anladı. konuyu değiştirdi. “bakma, rüzgarın böyle sert estiğine yağmur buraya yağmaz. Yunan adalarına biraz bırakır, geçer gider” dedi.
sermet abi bunu dedikten yirmi beş dakika sonra yağmur yağmaya başladı. yukarı bakıp gülümsedim. aşağıda karıncalar yine hunharca çalışıyorlardı. ama ben verimliliklerinden hala şüpheliydim..
.