sadece her gün en az bir film izleyip en az beş bin adım atıyorum. adımlarımı atarken düşünüyorum. hatta koşuyorum. yedi yıl sonra tempolu yürümeyi bıraktım. parkurun yarısında yürüyorsam yarısında da koşuyorum. yine ve misal eskiden, yeni yazı koydukça kaç kişi, nerden gelmiş gibi istatistiklerle yoruyordum kendimi. şimdi yazıp çıkıyorum. kim okumuş ne demiş kaç kişi gelmiş umurumda olmadan yazıp önüme bakıyorum. yine sadece spotify'da takılı kalmayıp mesafeli olduğum youtube videoları izlemeye başladım. özellikle 'gezelim görelimcileri.'
böyle yeni şeyler deniyorum kendi çapımda. bu da bir şeydir diyorum. züğürt tesellileri yaratıyorum kendime. lakin akşam olup kafamı yastığa koyduğumda elimdekine bakınca koca bir hiçlik görüyorum. tamam diyorum. yarın sabah erken kalkıp şunu şunu ve şunu yapacağım. sözler veriyorum. sözler tutmuyorum. sabah kalkınca kahvaltı ve başka şeyler yapıyorum. fakat şunu, şunu ve şunu yapmıyorum. oblomov'a rahmet okutuyorum. farkındalığın dik alasını yaşayıp ertelemenin kitabını yazıyorum. ama kendi kitabımı yazamıyorum. dolu ve boşun dengesini tutturamıyorum. şarkılardan fal tutuyor gibiyim. üstelik anlamını bilmediğim şarkılardan. "köprüdeki adele sendromundan" çıkamıyorum. bir yere. bir şehre. bir insana, bir şarkıya takılıp kalıyorum. çıkış ve çözüm yollarını bulamıyorum. sadece vaya con dios dinliyorum mesela iki gündür. buğulu sesine yandığım dani'si. ne güzel söylüyor.
bilirsin.
o söyledikçe ben dünyadan kopuyorum. gerçekliğimi yitiriyorum. ne zaman ki youtube reklamı giriyor ansızın. onuncu kattan zemine çakılmış gibi oluyorum. yılmıyorum. hemen reklamı atla diyorum.. tekrar ve tekrar dani dinliyorum. babamı özlüyorum. çocukluğumu. gamsız ve kedersiz günlerimi. nuru osmaniye kapısından okula gidişimizi. sahafları. çimlerde king partilerini falan. zaman makinesi bulunmadan öleceğimizi düşünüyorum sonra! dehşete kapılıyorum. karamsarlık başka karamsarlıkları getiriyor. tıpkı torbalı sadık'ın güvercinleri gibi. paçalı mardin ve bursa güvercini ile yabani güvercinleri çekerdi. küçüktük. anlamazdık pek. torbalı ıslığı ile konuşurdu güvercinleri ile. şaşırtıcı şekilde dinlerdi kuşları onu. bir tür büyücü sanardık.. meğer verdiği tek şey sevgiymiş güvercinlerine. geç öğrendik. geçen hafta kadıköy sahildeki kuşları görünce aklıma geldi. bir kaç şarkı söylemeye çalıştım ıslıkla. anlamadı hayvanlar! tabi devir değişti. kapitalizm aşırı gelişti. bir tabak yem aldım çiçekçi abladan. o vakit yanaştılar biraz bana. dedim "olm mithad bu dünya iyice menfaat dünyası olmuş. vermeden almak allah'a mahsus. nerede o eski güvercinler?" yürü dedim yürü. eğ başını usul usul yürü şimdi...
.
mühürdar caddesinden moda'ya yürüdüm. yürürken seni düşündüm, seni merak ettim. yalan yok şimdi.. dua da ettim. inşallah dedim bu boşluğu, bu hayat kabızlığı çok uzun sürmemiştir. tutkusunu bir an evvel yakalayıp iç huzura erişmiştir. valla bak. niye yemin ediyorsam. sen zaten biliyorsundur. ama unutmuş olabilirsin. zira ve kusura bakma ama yüz yaş. az buz değil hani. bir takım melekelerini yitiriyor şimdi insan. eğri oturalım doğru konuşalım değil mi? ama umarım rahatın, sağlığın yerindedir. gerisi boş. hepsi laf-ü güzaf biliyorsun. aslında bunları yazıyor olmak diyorum. nasıl ben şimdi çocukluğumun iyi kötü hatıralarına hallenip özlüyor ve anıyorsam onları. sen de işte orada sıkılma diye yazıyorum tüm bu mektupları sana. ki bunu da biliyorsun. benim aksime artık her şeyi biliyorsun. ne mutlu sana!
.