başa dönemeyiz - makbule aras eyvazi - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

başa dönemeyiz - makbule aras eyvazi


üzüm mevsiminde gel 
ben şaraba dönüştüğümde
sen câm getir, ben can

                             füruğ ferruhzad


bir kitap okudum. hayatım değişmedi belki ama "ruh durumum" değişti! 

öyle ki daha kitabın bitmesini beklemeden, henüz on yedinci sayfasında bu satırları yazmaya oturdum. 
başa dönemeyiz yazarın ilk romanı.
benim okuduğum ilk kitabı.
elbette kendimi kitap eleştirisi yapacak yetkinlikte görmüyorum. lakin bu okuduğum kitabın bana hissettirdiklerini yazmama engel değil. zaten o his ve tez canlılığım kitabı bir solukta bitirmektense hemen 'dünyayla paylaşma isteği' uyandırdı. 

kitabın konusu kısaca; iranlı şair füruğ ferruhzad'ı hayatında bulunan dört erkeğin gözünden, zihninden ve dilinden (sevgilisi ibrahim, eski kocası perviz, kardeşi feridun ve babası albay muhammed ferruhzad) anlatması ekseninde dönüyor.
ama ne dönmek!

hani hakkında hiç bir bilgi ve fikrinizin olmadığı bir filme başlarsınız da daha ilk kareden, ilk diyalogdan o filmin çok güzel olacağını hissettiğiniz bir an olur ya, işte bu kitap daha ilk satırlarında o duyguyu yaşattı bana.

bir kere yazar bugüne kadar şahit olmadığım ya da bana tuhaf gelen bir teknikle, anlatıcı ile fürug'un sesini hatta ana karakterin(İbrahim) iç sesini birbirine karışacak şekilde ayrıma tabi tutmadan iç içe kullanıyor. ama bu sizi rahatsız etmiyor. kullanılan cümleler, yapılan betimlemeler. başka roman ve hikayelerde olduğu gibi gözünüzü ve dahası ruhunuzu tırmalamıyor. aksine tatlı bir sarhoşluk veriyor! hani ve neredeyse tüm cümlelerin altını çizmek istiyorsunuz. ki on yedinci sayfaya gelene kadar bir dolu cümlenin altını çizmiş bulunmaktayım.

başarılı bulduğum demeyelim de bana kendisini sevdiren roman ve öykülerin ortak özelliği; bir yandan satırları okurken bir yandan zihnimde okuduğum o cümleleri hayal edebilmemi sağlamalarıdır. başa dönemeyiz işte öyle bir roman. 

....

05.12.2012 pazartesi akşamüstü kitapla ilgili yukarıdaki kısmı yazdım ve öylece bıraktım.
vakit buldukça okumaya devam ettim.

bugün 06 aralık 2012, saat 21:35

kitabı az önce bitirdim. sanki kitap boyunca hiç dinmeyen kar yağışı ve tahran soğuğu içime işlemiş gibi üşüyorum!

yukarıda sadece on yedi sayfalık bir okumayla yazdıklarımı şimdi yüz on dokuz sayfa sonunda da üstüne katarak tekrarlamak istiyorum.

kitabın yarısını çizdim. bulduğum boş sayfalarına buraya yazmak ve ayrıca yazara sorulmak üzere bazı notlar aldım.

şair füruğ'u "okumak derdi" olan pek çok insan zaten biliyor ama onu böyle şiirsel dille anmak, anlatabilmek bir maharet ister. makbule aras eyvazi de bu yeteneği fazlası ile gösteriyor kanımca.

hiç bilmediğim tahran sokaklarını, lalezar caddesini ve oradaki istanbul ayakkabıcısını, elburz dağı'nı, inkılap meydanını durmadan yağan kar yağışını ve insanın iliklerine işleyen soğuğu okumadım da yaşadım hissi. olaylar olurken ben de kitaptaki karakterlerin yanındaydım sanki. 

öyle ki; abla glorya, abisi emir'le birlikte kendilerini havaalanından cenaze evine götüren kardeş ferüdun'a "niye sahip çıkmadın, dikkat etmedin kardeşimize" diye çıkışırken avcundaki karları sıkıp gözyaşı döken feridun'un arkasında benim de gözlerim doluyordu.

kitabın arka kapağında yazdığı gibi biyografi-belgesel-kurmacanın iç içe geçtiği ama duygulanmaların hiç geçmediği, şiirsel anlatımdan taviz verilmediği hepsinden öte şair füruğ ferruhzad'ı biraz daha tanıdığımız duru bir anlatım var başa dönemeyiz'de.
füruğ'un nasıl asi bir ruh olduğunu, özgürlük ve bağımsızlığına düşkünlüğünü, asi bir bulut gibi başını dikip albay babasını, otoriter devletini ve dahası özgürlüğüne müdahil edecek kim varsa , kısacası dünyayı karşına alabileceğini ve dahi aldığını gördük. 

kitabı okurken bir çok şairi kendine aşık eden tomris uyar aklıma geldi. belli ki tomris'teki ışık, enerji, aura, incelik ve derinlik füruğ'da da mevcuttu. ki ibrahim ve perviz'in dünyasına girdiğimizde bu tezin doğruluğu da anlaşılıyor.



son tahlilde otuz iki yıllık kısacık ama mücadele ve aşkla, şiirle dolu bir hayat. kuş ölür sen uçuşu hatırla dediği şiirindeki kuş kendisiydi belki de...

bir kış günü (ocak) dünyaya merhaba diyen füruğ yine karlı bir kış günü (şubat) veda etmiştir.,
sanki biliyormuşçasına ölüm vaktini..

inanalım
soğuk mevsimin başlangıcına inanalım
inanalım düş bahçelerinin yıkıntılarına
işsiz, devrik oraklara
ve tutsak tohumlara
bak nasıl yağıyor kar..


....

kitaptan altını çizdiğim bazı satırlar...

* kelimelere inanıyorum şâhi. bir onlara. benden geriye kelimeler kalacak. içime gömülen hayattan söke söke çıkardığım kelimeler.

* aşk, aşksa eğer zaman ne ahmakça bir kelime!

* senden yalnızca beni sevmeni istiyorum bana ait olmanı değil şâhi. kimse kimseye ait olamaz.

* insan, çoğu zaman sonu fark ediyor, ta en başından hem de.en başından görüyor insan, yine de yaşamak istiyor. ille yaşamak ve yaşarken kaderi tersine çevirecek bir fırsat yaratabileceğine inanıyor.

* içine düşüp eridiğimiz bir şey mi zaman? beynimiz ne çok aynı anda. bir tek an diye bir şey var mı şu hayatta? durmaksızın bölünüp çoğalıyor belki de zaman. ve onun hızına yetişmek için beynimiz de bölünüyor, birden çok anı kaydetmek için. birden çok anda var olmak için.

* sadakat nedir? diye diye çok uzun yollar yürümüş, sonunda anlamıştı. aslolan insanın kendisiydi. insanın kendisine sadık olmasından daha kutsal bir sadakat olamazdı.

* bu dünyaya gönül bağlama cancağızım. gelip geçici bu dünyaya inanıp kanma. adalet yok, bir düzen yok yeryüzünde. bu hep böyleydi, böyle olmaya devam edecek. o yüzden ha sevinmişsin ha üzülmüşsün hepsi bir!

* çocuk eğitimi konusunda bu kadar kitap okuyan biri olarak bize ertesi gün tek kelimesini bile hatırlamayacağımız nasihatler etmek yerine sevginizi göstermeyi seçseydiniz ne olurdu?

* insanın özgürlüğünü kesip biçen her şey yine insan icadı. biz mahkumuz. çiçek çiçek açan bir hayata elimizi uzatamıyoruz.

* bütün adaletsizliğine, bütün pisliğine, bütün keşmekeşine rağmen bu ülkeyi seviyordu. bir toprağı sevmek demek, yalnızca orada geçirdiğin iyi, güzel günleri sevmek demek değildi.

* her şeyin sebebini bulmak ve sanki bu sebebi bulursak sonucu da değiştireceğimizi zannetme hastalığına yakalanmış çoğu insan. halbuki hiç bir şeyin sebebini bilmemiz sonucu değiştirebileceğimiz anlamına gelmiyor.

* içimizdeki benlik onu ihmal ettiğimizde parçalanıp dağılmaya başlıyor. açılan oyuklara, çatlaklara zaman doluyor ve o iç benliğimiz daha da tanınmaz hale geliyor. yazmak, sanki o parçalanan benliği sözcüklerle bir araya getirme, sağaltma eylemi.

not: 
1 - kitaptan parşömen edebiyattaki şu yazı sayesinde haberim oldu.

2 - aşağıdaki çok sevdiğim şarkının füruğ'nun rüzgar bizi götürecek şiirinden ilham alınıp yazıldığını bu akşam öğrendim.

noir desir - la vent nous portera