bazı şeyler : 180-184 hüznüm dağlara küs - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bazı şeyler : 180-184 hüznüm dağlara küs

 


 

180 - alâmeti farika: yaşlanıyorum galiba ibrahim. bunu nereden anlıyorum? sevilen ve sayılan bloglara uzun uzun yorumlar bırakıyorum. sanki yıllarca bir odaya hapsedilip kimseyle görüştürülmemiş insanın susuzluğunda konuşur gibi uzun uzun anlatıyorum da oradan biliyorum.
.

181- çoban sülü : yalancı çobandan farkımız kalmadı gari. altı kere blog kapatıp yedi kere blog açmış biri olarak bir gün ah muhsin ünlü'ye özenip; gerçekten kapatıyorum ve gidiyorum bu..... dediğimde öyle sanıyorum ki kimse inanmayacak ve herkes bu köyün cayır cayır yanışını izleyecek!

oysa geçtiğimiz ay ne çok şey oldu. aslında geçen ay hiç bir şey olmadı. şimdi olan biteni buraya yazmak bir centilmene yakışmaz! vegas'ta olsa tarsus'ta kalır malum. ve kol kırılır alçıya alınır bunlar hep bildiğimiz şeyler. ama ve gerçekten, dünkü the outfit filmindeki makastar gibi benzin döküp yakmaya ramak kalmıştı blogu. neyseki ve annemin deyimiyle "akli melakelerim" tamamen gitmemişti. açık bir kapı bıraktım. ve ilk fırsatta da o kapıdan balıklama atladım. evet olaylar bu dediğim gibi oldu amirim.
günahkâr olabilirim lakin suçlu değilim. salıverilmeme...
.
182demografi (11.05.2022) : öğle paydosunda belediye parkında tom waits dinliyorum. hava haziran belki temmuz normallerinde. gölgedeki banklar 65 artı amcalar tarafından işgal edilmiş. yüzde on beşi gölgede kalan bankın karanlık kısmına kuruldum. bir adam, bir elinde beş ekmek öteki elinde oğlu olduğu halde fırından geliyor. ister istemez düşünüyorum. ekmekler, sadece öğle yemeği içinse kalabalık bir aile olmalılar. yok eğer akşam ise yine kalabalıklar. en azından çekirdek aileden. adam gündüz vakti işte değil. emekli olmak için de çok genç. ya işsiz. ya da gececi. bilemiyoruz. kaç çocuğu var onu da bilmiyoruz. fakat semtin demografisine baktığımda tahminim; en az üç en çok beş. iki de büyükanne ve büyükbaba varsa evde. dokuz nüfus. allah yardımcıları olsun. zor. çok zor. ama arada esen rüzgar biraz rahatlatıyor!. değişik duygular çağrıştırıyor. denize sıfır, ılık ve tarihi şehirleri anımsatıyor. fakat rüzgar durduğunda ise işler sarpa sarıyor. denizli ve sevimli şehir gidiyor. onun yerine kimsenin sevmediği ve geçmediği uzak bir çöl şehri geliyor. 
.
183- 90'lar kafası: arada sırada sabahları nihat sırdar'dan duyuyorum 90'lar kafası diye bir tamlama ama içeriği nedir ne değildir bilmiyorum. açıp gogıla da bakmadım açıkçası. lakin uzun süredir görüşmediğim ve gençliğinin 89-96 yıllarını çekirdek ailemizde geçiren dayıoğlu ile dün on ikiyi biraz geçe, sanırım tam bir doksanlar kafası yaşadık. 
neler neler hatırlamadık, gülmedik hüzünlenmedik ki?
gidip de polisten dayak yediğimiz beşiktaş maçlarından, iki kardeş bir kuzen sabahlara kadar süren tavla turnuvalarından, mahallenin bıçkın ve afilili abilerinden rüküş ablalarına, kahvedeki akıllı delilerinin aforizmalık sözlerinden, şair lahmancuya uzanan bir dolu hatıra. sanki biri önümüze fotoğraf albümü koymuş da tek tek sayfalarını çevirip bakmışız gibi. çok acayipti. çok güzeldi. çok da hüzünlüydü be İbrahim.
.
184- kim bu arkadaş? : bilader, osasuna'nın ender ama tehlikeli gelişen ataklarına benzeyen yorum hücumlarımdan sonra çareyi yorumları kapatmakta buldu. ama bilmiyor ki, hatta kimse bilmez, ceketimi yağmurlara astığımdan beri tehlikeli şiir okur, dünyaya sataşırım ben. dolayısıyla ve gerekirse; buradan da sataşırım bilader, haberin olsun! bu sana ilk kötü haberimdi.
kalan ikisi için de senin gibi link veremeyeceğim, direk yazacağım kusura bakma.
1- senin devamlı gittiğin şu berber yok mu?
evet, o berber rüstem. işte o tabelayı değiştirmiş, çağa ayak uydurmuş falan diyorlar. rüstem erkek kuaförü olmuş. üzgünüm.
2- lakin biraz deşince öğrendim ki, işin aslı başkaymış.
aynı berber pardon kuaförde son tıraş olduğun günü hatırlıyor musun? 
evet milli takımın faroe adaları'na yenildiği akşamın bir gün sonrası, sizin sokakta kurulan salı pazarının bir gün öncesi akşam evet. işte o akşam sen tıraşını olurken sırada bekleyen, gri takım elbiseli, esmer, orta yaşlı ve bıyıklı bir abi vardı hatırladın mı? hah işte o, ilçeye geçen ay atanan tapu ve kadastro müdürü Hilmi beydi. benden duymuş olma ama sen kapıdan çıktıktan sonra rüstem'e "kim bu arkadaş?" demiş. başta rüstem ve çırağı hasan, yine o esnada boşları almaya gelen çaycı müfit falan hep duymuşlar da kem küm etmişler. olay çıkmasın diye de kimse bir şey söylememiş sana. zaten rüstem garibim,  sırf senin kuaför lafına uyuz olduğunu bildiği ve bir daha dükkanda karşılaşmamanız için tabelayı değiştirdi. fedekârlığa bakar mısın? 
dedim ya olayı iki yönlü tetkik ettim aslında. ve tapu tarafını da dinledim ben. elim ve kulağım çok uzundur bilirsin. hilmi bey çocukluğunu ve tüm gençliğini paşa dedesinin beykozdaki konağında geçirmiş, babası erkenden rahmetli olduğu için annesi ve ablaları tarafından biraz üstüne çok düşülerek büyütülmüş kibar, beyfendi bir arkadaş. aslında ve sadece tanışmak maksatlı sormuş, yoksa kötü bir manada sormamış. 
ama artık nasip!
.