günlerim diyorum leyla; böyle; gaflet, sefalet ve atalet içinde geçip gidiyor. böyle zamanları bilirim aslında. askerden geldiğimde ya da üniversite bittiğinde yuvarlandığım boşluğa benziyor biraz. ama aynısı değil. bu kez farklı. sıkıntımın büyüklüğü de ondan zaten. yine de böyle vakitlerde bizim eşref gelir aklıma hep. hasırcılı eşref..
çook yıllar evvel bizim köyde, eşref ismini verdiğimiz yaşlı bir kaz vardı. bu eşref, bazen durduk yerde dellenir insanlara saldırır, orta yerde tek başına tıslayarak daireler çizerdi. eşref'in dilinden bir tek babaannem anlardı. eşref ancak babaannemi görünce sakinlerdi. oysa babaannem ne yiyecek, ne de içecek verirdi eşref'e. yanına usulca yaklaşır. sağ avucuyla boynunu sıvazlar ve gürcüce bir şeyler söyler bizim eşref şaşılacak biçimde kendi normaline döner, koşa koşa arkadaşlarının arasına giderdi.
şimdi işte beklenen vakit yaklaştıkça -ki takvim yaprakları eylül biri vurduğundan beri- ben de bizim eşref gibi eksenim etrafında dönmeye, aşağı inip yukarı çıkmaya, kendimi parklara kırlara atmaya, incir çekirdeğinden sebep insanlara tıslamaya başladım. karnımdaki olmayan ağrılardan, midemden bir türlü çıkmayan futbol topundan, kursağımdaki yumrudan kurtulamadıkça çırpınıyor, çırpındıkça etrafını kırarak dibe batıyor, nefes alamadıkça hırçınlaşıyor, hırçınlaştıkça tahammülsüzleşiyor, tahammülsüzleştikçe daha bir umutsuzlaşıyorum. umudum azaldıkça daha çok özlüyorum.
babamı.
atamı.
babaannemi.
ve özlemim dayanılmaz noktaya çıkınca; her şeyi bırakıp bir köşeye siniyorum. sanki o köşenin bir yanından babaannem çıkıp gelecek ve saçlarımı okşayıp kulağıma gürcü şarkısı mırıldanacakmış gibi bekliyorum.
bekliyorum.
bekliyorum.
bekli..
.
niaz diasamidze * 33A - ai mtazeda