şimdi o ağaca niye bu kadar derin bağlandım? ya da beni o ağaca ve yapraklarına iten dürtüm, geçmişim, bir travmam mı vardı? yahut şarkının melodisi veya şirkette bu sabah ilk kez duyduğum yeni bir parfüm kokusu mu buna sebep?
bilemiyorum.
bildiğim, eğer cırtlak yeşili ceketi olan kel adam, ağacın yanındaki metalik gri arabasının kapısını açmasaydı bir müddet daha ağacın yapraklarında kaybettiğim bir şeyi arayacaktım.
ama en çok babamı.
doksan üç yazında, köyevimizin bahçesindeki ağacı silkeleyip biraderle benim gerdiğimiz mavi örtüye düşürdüğü akça armutları özenle yıkayıp bize verdiği günü belki de.