27 - sabâ - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

27 - sabâ



uyandım. 6 gibi. banyonun penceresinden bir kuş sesi geliyor. ama nasıl güzel. ilk kez duyuyorum. kuş seslerinden pek anlamasam da; ne kanarya ne bülbül, ne de serçe değil. başka bir mucize bu. ama anlatamam. tarif de edemem.
.
odaya girdim. gerisin geri yattım. bugün tatildi nasıl olsa. sağa dön, sola dön uyku yok. kafada dönen düşünceler sonra. küçük hırslarımız. büyük egolarımız. bitmeyen zalimlikler. elden bir şey gelmemenin çaresizliği. zarifoğlu haklıydı; “bize ağır gelen kendimizdir. yolda, okulda, işte başkalarıyla birlikte taşıdığımız kendimiz.”
.
radyoyu voyage açtım. hafif müziğinde uyurum diye. uyuyamadım. biraz sonra mahallenin imamı “Allahu Ekber” dedi. radyoyu kapattım. yatağımda doğruldum. oturur vaziyette hocayı dinlemeye başladım. bu kez sesi değişikti. makamı etkileyici idi.  hiç bitmesin istedim bu sabah ezan. hoca efendi "namaz uykudan hayırlıdır" derken uyumuyordum. onu dinliyordum garip bir huzurla. sanki içimdeki tüm kirler sabâ makamıyla akıp gidiyordu. her daim arafta duran ruhum bu kez yönünü bulacakmış gibi tarif edemeyeceğim bir değişim içerisindeydi. ve sanki elime bir kağıt, bir kalem verilmiş de "hadi temize çek şu sefil ömrünü" denilmiş gibi çırpınıyordum. ama ve lâkin masumiyet treninden ineli uzun, çok uzun yıllar oldu bayım. ne kalem yazar günahlarımı artık, ne de kağıt kabul eder bu saatten sonra. sezen haklıydı, masum değildik çünkü hiç birimiz..
.