25- hafız - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

25- hafız



saat sıfır dokuz yirmi dokuz. ben çayıma bakıyorum, çayım bana. sonra önümdeki mavi dosyalar. bernardo soares geliyor aklıma. hani şu muhasebeci olan. pesoa’nın huzursuzu. sözleri aklımdan çıkmıyor. belki de sonsuza kadar muhasebeci kalmak benim kaderimdir. edebiyat ve şiir ise alnıma konmuş bir kelebektir belki.” kitabı daha bitiremedim oysa. bu aralar her şey yarım kalıyor zaten. pazar günü mesela elimi attığım üç filmi de yarım bıraktım. sonra karamazov kardeşler. keza mutfağın badanası. elime yüzüme bulaştı hep. şimdi burada kolumu kaldırasım yok. bir çayıma. bir dosyalarıma. ama en çok penceremden geçecek kuşlara bakıyorum. gelen giden yok. sokaktan geçen araba gürültülerinden başka. işteki kalan 360 günümde bir tutamak arıyorum sanki. belki de hayatta. birbirinin kopyası günler artık can sıkıyor. yedi kilometre yarıçapındaki bir dairede. işe gidip eve dönmek. bu sıkışmışlık hali. sebebi dikey mimari olamaz. bitmeyen bayağılıklar. ardı arkası kesilmeyen kalabalıklar. kırmızıda geçenler. küllüğünü yola boşaltanlar. demagoji yapanlar. çağ atladık diye böbürlenip bir ultrason randevusu veremeyenler. beceriksizler. alemi sersem herkesi kör sananlar, yetim hakkı yiyenler, otobüse ön kapıdan binenler ve ıspanağı sevmeyenler. ben de sizi sevmiyorum.
- içer misiniz?
çayım bitmiş. mehlika hanım gelmiş. farkında değilim. alırım bir tane daha diyerek demli çaya uzanıyorum. kendime gelmem gerek çünkü. d vitaminim bitmiş. doktora onu da yazdırmam gerek. sonra köpeği dolaşmaya çıkarmak gerek. ama bir dakika benim köpeğim yok ki. zeytin? o gelecekteydi sahi. korkarım bir şizofrenin günlüğüne dönmek üzere burası. içimdeki bu anlatma isteğine çok kızıyorum bazen. ama yalan yok şimdi. aklıma eseni yazmayı da seviyorum. keza üç beş okuyucunun olmasını bilmek kafi. onlar da okumayı bırakırsa zaten dükkanı kapatıp gitmek lazım. finlandinya? yok canım. ne münasebet. dilimize pelesenk olan sahil kasabası neyime yetmiyor. hatta artık maviyi, sahili de aramıyorum. bir şekilde bulunur mavi. ama yeşil olmazsa olmazım hala. yeşil şart. doğanın, yeşilin içinde var bir hayalim. bakalım. kısmet. 
şu an aklıma ne geldi biliyor musun? akşama kadar hiç durmadan yazsam böyle. bu yazıyı devam ettirsem. hiç durmadan. çay ve ihtiyaç molası haricinde beynime üşüşen her şeyi buraya sersem diyorum. nasıl olur? çünkü bugün öyle bir gün. çünkü öyle istiyorum. çünkü buna ihtiyacım var. çünkü kadim dostum hafız ölümle pençeleşmiş on gün. ve benim bundan haberim olmamış. kritik seviyeyi geçmiş. ama tedbirlilermiş yine de. hastanede kontrol altındaymış. benim haberim yeni oluyor. ikizi fiko aramasa olmayacak da. server amca’dan sonra. allah’ım sen koru ya rabbim. halbuki en son, on gün önce konuştuğumuzda hayallerimiz yerli yerindeydi. istanbul’dan gitmek lazım diye birbirimizi gazlıyorduk. geyiğin dibine vurmuştuk. hala tereddüt edip aşı olmadığı için de kızmıştım ona. ertesi gün yakalanmış bu lanet hastalığa. şimdi dualarım onunla. iki saatte bir fiko’yu arıyorum. büyük sıkıntı yokmuş ama yanına da almıyorlarmış hala kimseyi. telefonla konuşmak da mümkün değil. konuşamadıkça yazıyorum ben de. daha çok yazıyorum. yazdıkça susuyorum. sustukça yazıyorum. akşama kadar yazmak istiyorum. hafız’la konuşana dek susmak istemiyorum. sesini duymadan yerimden kalkmak istemiyorum. ve kaç gündür gelmeyen kuşları bekliyorum şimdi. kendimce totemler yapıyorum. kuşların gelişini iyi haber olarak sayacağım. pencerenin dibinden ayrılmıyorum o yüzden. ve radyom hiç açılmadı. bugün müzik yok. hafız’ın sesini duyana dek başka ses duymak istemiyorum. odamın kapısını kapattım. pencereleri de sıkı sıkı. sadece mehlika hanıma izin var. çay getirmesi için. acil olmayan telefonları bağlatmıyorum. hiç bir bağlacı kullanmak istemiyorum. de ve da dahil. ki hariç. ki hafız çok sever ki bağlacını. hafız diyorum bir iyileşsin yeni cami’deki kuşların bir günlük iaşesini ben karşılayacağım. ki benden çok sever kuşları. en güzel o sever kuşları.
ama yok! bu yazı bir yere bağlanmayacak belli. kuşlar gelmeden. hafız iyileşmeden.
hadi be olm..