kapının üzerindeki ışıklı randevu tabelasında adımı gördüm önce. yarı aralık kapıya vurup "gelebilir miyim hocam" diye sordum. buyrun dedi mi hatırlamıyorum. ama kafasını şöyle bir kaldırıp bana baktı. sonra da sağ avucunun içiyle üç metre çaprazındaki kırmızı sandalyeyi işaret etti. oturdum. o, başı önünde, parmakları klavyesinde benden önceki hastanın teşhis ve tedavisini girdi tıkır tıkır. bense etrafımı inceledim.
sağ yanımda açık olan balkon kapısının boyaları dökülüyordu. keza bej rengi duvarlar da bu bahar boyansa iyi olurdu. ama gri çelik dolapların boyanmaya ihtiyacı yoktu. sade, tertipli bir odası vardı. masasının üzeri de öyleydi. sert bir enter sesinden sonra nihayet sıra bana gelmişti..
"t.c kimlik numaranızın son iki hanesi nedir?" diye sordu.
her zaman sorduklarını bildiğim halde tereddüt ettim. içimden kimlik numaramın tamamını saydıktan sonra 62 dedim. bilgisayarda kaydımı buldu. sonra da nedir şikayetiniz der gibi sadece "evet" dedi kulak memesinin bir parmak altında, omzunun üç parmak üstünde kesilmiş kısa, siyah, hafif permalı saçlarıyla.
önceki gelişlerimden biliyordum; iki haneli t.c kimlik sorusundan sonra gelen evet; sizi dinliyorum, derdinizi anlatın demekti. zaten, güzel ve düzgün yüz hatlarında biriktirdiği mağrur duruşuna eklediği dikkati ve bembeyaz önlüğüyle bir melek gibi sizden yana dönmüş, sizi dinlemeye hazır olan birine bir şey demeden saatlerce anlatmak istiyor insan. kaldı ki türk insanına "nedir derdin? bir anlat hele" demeye görün bir kere! en içe kapanık, en suskun olanı bile daha soru işaretinin noktasını koymadan bülbüle dönüyor. ben de döndüm.
-hocam biliyorsunuz trioidsel sıkıntılarım vardı. sayenizde atlatmıştık. ama kontrol edelim demiştiniz. işte ben o kontrol için geldim. yine malumunuz b12, şeker, kolesterol, d vitamini falan hep sıkıntılı bende. onun için de aç geldim hocam. takdir ya da tebrik eder gibi başını olumlu manada öne eğdi. ben durmadan devam ettim.
ama dedim hocam; şu son bir kaç yıldır bir kırgınlık, bir halsizlik hali ekseriyetle bu mevsim dönüşlerinde başlıyor kış ve bahar boyunca gitmiyor. sanki böyle romatizmal bir ağrı gibi. öldürmüyor ama bazı günler süründürüyor. bazen gıcık ediyor böyle. yeminle huzurum kalmadı şu fani dünyada. kolda ve bacakta böyle devamlı surette inceden bir ağrı. acaba ne ola ki?
sözümü tamamlamamı bekledi. sakince, sıradağların arasından usul usul akan bir nehir edasıyla anlatmaya başladı.
-mevsimsel geçişlerde bu tür ağrılar doğaldır. uyku düzeni, beslenme alışkanlıkları etken olabilir. ama romatizma değildir. romatizma olsa şişkinlik ve eklem yerlerinde ağrı olur. -ismini sonradan internetten bulup yazacağım-fibromiyalji olabilir belki dedi ve devam etti. yönlendireyim isterseniz tetkikler yapılsın. ama önce şu istediğiniz tetkikleri yapalım. sonra sonuçlarına göre tedavi sürecine bakarız. olur mu?
böyle içten, bu kadar ilgili bir olura itiraz edilir miydi hiç? etmedim elbet.
-siz nasıl derseniz hocam.
diyerek teşekkür ettim. o geçmiş olsun, iyi günler dedi.
daha ben kapıdan çıkmadan bir hanım teyze metroya biner gibi daldı içeriye. aldırmadım, gülümseyerek laboratuvara indim. barkoddu. iğneydi. pamuktu. banttı bir dizi işlemden sonra binadan çıktım. bahçe kapısına ilerlerken hastalar için yapılan mercimek çorbasının kokusuna yakalandım. karnım zaten açtı. yol üzerindeki ilk esnaf lokantasına demirleyip bir mercimek çorbası sipariş ettim. elbette bol limon ve pul biber de ekleyeceğim.
.