6 - sistem - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

6 - sistem





yüzlerini görmüyorum. dolayısıyla mimiklerini de çözemiyorum. sabahın sekizinde gönderdiğim iş talebini ekranında görünce oflayıp pufluyorlar mı onu da bilmiyorum. ama hepsinin ismini biliyorum. talebimi önce bölge müdür yardımcısı görüyor. muhtemelen uyanmak için önce kahvesinden bir yudum alıyor. sonra işi şube müdürüne paslıyor. şube müdürü de tostundan bir ısırık aldıktan sonra talebimiz nihayet işi asıl yapacak uzmana ulaşıyor. o sırada uzman kahvaltısını bitirip, akşamki maç kritiğini yapmış oluyor çoktan. ama nasılsa başında onu darlayan, ardındaki kuyrukta onlarca sade vatandaş olmadığı için dün geç vakit izlediği malkovich filminden de bahsedebilir telefondaki sevgilisine. 
şimdi yalan yok; kamunun gri duvarlarına inat, insan yüzde 60 cevabını alamayacağını bilse de bir günaydın demek istiyor. iki kat yukarı, bir kat aşağı evrak kayıt için koşturmak ve işi çabuk olsun diye bir ‘yaltanlakmak’ istiyor. çünkü yıllardır, dağların denize paralel uzanmasıyla birlikte bunu öğrendik bu coğrafyada. 
şimdi donuk ve hissiz camdan, uzaktan uzaktan soğuk sandviç yer gibi halletmeye çalışıyoruz işleri. zaman tasarrufu var mı? ehh. bürokrasi azaldı mı? biraz. yeni jargonlar eklendi mi? teknolojinin nimeti. pandemide can simidi. eskiden olsa ooo.
ama işte farkında mıyız?
ufak ufak sistem bizi yutuyor gibi. yakında ahmet, mehmet, süreyya gibi müdür ve şeflerin yerini 324578, 971352, 276908 gibi sistem robotları alacak. en kötüsü de; onlar bir yandan benim işimi görürken bir yandan kahve mi içiyorlar yoksa geceden aklına takılan edip cansever’in dizeleri mi okuyorlar diye tahminde bulunamayacağım!
malumunuz bu mekanikleşme, bankalarla başladı. önce ikiyi sonra biri sonra tekrar biri, beşi, yediyi, dokuza tuşladık ama hep mekanik ses çıktıkça karşımıza çıldırdık. sıcak, canlı bir insan sesine hasret bırakıldık. ancak makinenin ve bizim başımız dönünce müşteri temsilcisine bağlanabildik çok şükür. bankalardan sonra evimize gelen içme suyunu, pizzamızı, kitabımızı hep makinelerden istedik. neyse ki getirenler hala insan. ama yarın teneke robotların getirmeyeceğinin garantisi yok.
sadede geleyim..
dün bir dizi izlemeye başladım. 2020 brezilya yapımı. adı; omniscient.
vatandaşlarının istisnasız hepsi 7/24 arıya benzeyen ve arı boyutunda dronelarla izlenen bir şehir, ülke düşünün. t.c. kimlik numarası gibi herkesin başının üstünde bir drone var. konuştuğunu, giydiğini, yediğini içtiğini, afedersin- sıçtığını hep kayıt ediyor. yarın bir gün aleyhinde delil olarak kullanıyor. mahkemeye çıkarıyor. amaç suçu şehirde (ülkede) sıfıra indirmek. tüm ülkede yaygın değil ama. daha çok gelişmiş, zengin şehirler sistemi kullanıyor. yoksul şehirler devre dışı. (sanırım yoksullar ilk kez zenginlerin bir grubuna alınmadığı için sevinebilir. mi. acaba? bilemedim şimdi) herkesin elinde hem cep telefonu olan hem de sistemle entegre gibi bir alet var. ama hepsi makine sonuçta. ne kodlanırsa onu cevaplıyor sana. esneklik yok. bir çözüm arama çabası yok. halden anlama hiç yok. ben bilmem merkez bilir diyor başka bir şey demiyor. aslında dizide yaşanaların yarısından fazlası günümüzde zaten yaşanıyor. şu an etrafımızda görünür dronelar yok. lakin sosyal medya hesabı daha doğrusu akıllı telefonu olan herkesin gizli bir drone sahibi olmadığını, her hareketinin izlenmediğini kim iddia edebilir?
işbu yazıyı akıllı telefonundan yazıp birazdan gönder tuşuna basacak olan ben edemem şahsen.