eski kelimelerimi kırpıp yeni cümleler deviriyorum. bu kış. oysa artık kısa cümleler kurmak istiyorum.
kısa. çok kısa.
mevsim güz gibi mesela.
istanbul'a en çok yakışan mevsim sonbahar çünkü. bunu herkes biliyor.
peki ya sonbahara en çok yakışan şarkı?
bak bunu sen de bilmiyorsun. ilk kez burada yazıyorum. how's it gonna end. 168. kez dinliyorum. bugün. mer’i mevzuat hükümlerine göre bir başvurum reddedildi. bürokrasi zor zenaat.
kısa cümle diyordum.
yalnızlığımız sevgisizliğimizden değil. bize ilhan berk gerek. iki bardak çay. -biri açık- bir de tom waits. sonra istediğimiz şiirden başlamak serbest.
rüzgar bugün de kuvvetli. düşüncelerimiz savrulan güz yaprakları gibi. ruhumuz perişan. aylaklığın hiç bir anlamı yok.
halbuki herkesin hayatının anlamı kendine.
hayatı benzetiyorlar ya hep. kimi futbola fena halde. kimi sinemaya. bazı şiire. bazısı kadına.
bence hayat yazdıklarım. ne zaman ve nasıl biteceği bilinmeyen. bence ama.
yaşlanıyorum. uykularımdan anlıyorum bunu. beyaz eşya taksidi gibi dörde, beşe bölünen. gittikçe kısalan.
acaba diyorum bu hayatta başka şansım olmadığını o da anladı mı? o yüzden mi böyle manalı baktı? ne karar verirsem vereyim sonunda kaybedeceğimi?
tüm bu olan biten. geceleri büyüyen. sabahları geçmeyen bunaltı! yaşamak ağrısı. şimdi. çehov’a bakarak yazıyorum. ama zarifoğlu’nu düşünüyorum. sabah okuduğum iki dizesini asla unutmayacağım.
sevmek, söylemek değildir unutma.
sessizce alıp yüreğine koymaktır.
telefonum çalıyor. konuşasım yok. öğlen de yoktu. ikisini de açmadım. biliyorum ayıp. ama işte beklediklerinin değil de beklemediklerinin seni merak etmesi. biraz acı. biraz melankolik. biraz üç nokta...
yine çok konuştuk. ne çok bahseder olduk kendimizden. hep özlemekten.
bir gün diyorum. okuyacağımız ilhan berk kurtaracak bizi bu ıssızlıktan.
bak işte buraya yazıyorum.
bak işte buraya yazıyorum.