gelsene balkonda oturalım, yeni yıkadım* - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

gelsene balkonda oturalım, yeni yıkadım*



herkes herkesle küsmüş gibi. misal ben önce kendimle sonra en sevdiklerimle konuşmuyormuşum gibi. öyle bir sessizlik. öyle bir yok’luk. sonra başı ve sonu belli olmayan bir kervanın içinde sürüklenir gibi herkes. halbuki pazar bugün. anlatmak istediğim bir şey de yok oysa. ama işte bütün çabalar, tüm bu kovalamacalar, karalamalar, devrik cümleler neden? belki aylak bir kedi gibi altına kurulduğum pazar güneşinden. belki seni çok sevdiğimden ama kendimi hiç sevmediğimden. yahut okudukça kafamı bulandıran ömer edip cansever şiirlerinden? şimdi geldi deyip ertesi gün kışa çalan bahardan mı yoksa? nedir, bu ikircikli haller amirim? 
.
bir kez daha aldanıp güneşe bahar geldi deyip balkonu yıkadım. çayı demledim. rejisör koltuğumu arka balkondan çıkardım. peşinden rüzgar çıktı. güneşin alnında ağrıyan koluma koyduğum buz torbasından medet umdum bir süre. bu tezatlıktan doğacak mana ve önem olduğuna inandırdım kendimi. bekledim adele gibi. ama hiç bir şey olmadı..
.
sonra bir adam gördüm karanfil sokağın başında. ellilerinde. en çok elli beşinde. sanki babamın öldüğü yaşta. düz gri zemin üzerine lacivert yahut siyah kalın çizgilerin olduğu ekose bir ceket sırtında. yürüyor uygun adım. ne çok hızlı, ne çok yavaş. olduğu gibi. olması gerektiği gibi. hayat yolunu adımlar gibi. ceketin altında laci bir pantolon. ayağında siyah  kundura, yürüyor telaşsız. saçlarının yarısı yok. olan yarısı da bembeyaz. sol elinde tespih, sağ eli cebinde kaderine gidiyor gibi. iki buçuk dakikada geçti sokağı bir uçtan diğerine. sanki bir hayatı tamamlar gibi. benim onu izlediğimden habersiz, hayatımın bir köşesinden geçip gittiğini bilmeksizin yürüdü karanfil sokağını. güneşli bir pazar günü. saat üç gibi ben babamı çok özledim doktor. hem ne çok.
.
* elif key - bize iki çay söyle
.