makinist - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

makinist



trenin kalkış saatine yakın, bir lokantada oturalım. menüyü getirmeye hazırlanan garsona; sağ elimizle zafer işaret yapıp “sadece çay alacağız” diyelim. garson, çaylarımızı getirdiğinde “yanında tatlı ister misiniz?” diye sorduğunda tam karşımda oturan ona bakayım. o bana bakıp gülümsesin. ben başımızda dikilen garsona bakıp “teşekkür ederim az önce aldım” diyeyim. garson bir şey anlamadan “peki efendim” diyerek uzaklaşsın. fakat çayı çok beğenelim. öyle ki; bugüne kadar içmediğimiz güzellikte bir çay olsun. tren saati yaklaşmış olmasına rağmen bir kez daha zafer işareti yapalım. garson ganimetlerimizi getirsin. bu defa bir şey sormasın. biz de zaten klasik cümlelerin, ezberlenmiş telaşların dışına taşalım. garsona inat gözlerimizle konuşmaya devam edelim. hasretlik günlerini gözbebeklerimizden okuyalım. ama hiç acele etmeyelim. imla kurallarına dikkat edelim. de ve da eklerine ayrıca ihtimam gösterelim. hem bugüne kadar acele ettik de ne oldu? diyerek kuru da olsa bir yargıya varalım. hızla geçen yılların aksine yaşadığımız dakikaları bir ömür gibi içimize sindirmeye çalışalım. onlarca ve hatta yüzlerce kez dinlediğimiz, anlamını bilmeden sevdiğimiz şarkılarda olduğu gibi yine huzurla dolalım. neden sonra, trenin kalkış öncesi ikaz sirenini duyalım. ama aldırış etmeyelim. uzun yıllar bu anı bekliyormuş gibi oturmaya devam edelim. fakat ikinci ikazda gözlerindeki telaşı göreyim. onu rahatlatmak için; “trenin birinci makinisti benim. beni almadan gidemezler” diyeyim. şaka yaptığımı zannedip bana gülsün. hep gülsün. üzülmesin hiç. ama telaşı ve gülümsemesi, güzelliğine ayrı bir anlam katan yüzündeki hüznü gizleyemesin. her ne kadar, gelmene gerek yok dese de trene birlikte ve yine hiç konuşmadan yürüyelim. dünyada yalnız ikimiz kalmış gibi ve yalnız ikimizin ayak sesleri duyulurken aniden bir yağmur bastırsın. o elindeki şemsiyeyi başımıza tutsun. ben ceketimi onun omuzlarına sarayım. tren üçüncü ve son çığlığını atarken ilk vagonun kapısında sessizce, sımsıkı sarılalım. gözyaşlarımızı birbirimizden ve dünyadan saklayalım. içimize salalım. ama saati geldiği halde tren hareket etmesin. istasyon dahilinde cızırtılı bir anons duyulsun. canından bezmiş, yorgun bir ses, hava ve yol şartları nedeniyle trenin kalkışının dört saat ertelendiğini söylesin. işaretlere hiç bir vakit inanmayan iki insan olarak bu tehiri geleceğimize yönelik bir işaret sayalım. trenin kalkış saatinden bağımsız, en yakındaki lokantaya oturalım.
.