return - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

return


dönüşler hep zor olur. nitekim öyle oldu. daha şimdiden, istanbul’a 450 km varken, huysuz, aksi ve lanet bir adama dönüştüm. günahtır söylemesi belki ama ‘cennetten kovulan adem’ gibiyim. nereden başlayacağımı bilemediğim ama başlayıp yazmasam da çatlayacağım hatta birinin kazara dokunmasıyla oturup hüngür hüngür ağlayacağım bir konumdayım. tarifi var mı bu duygunun bilmiyorum. bazıları; ‘sudan çıkmış balık gibiyim’ diyor böyle durumlarda. kimi damdan düşmüş gibi hissediyor. bazısı ise, far ışığına tutulmuş tavşanla özdeştiriyor kendini. düşmek, çıkmak, tutulmak. ben bunların neresindeyim? niye buradayım? ve niye yaraya tuz basar gibi içli şarkılar? oysa tali yoldan ana yola kadar ağzımı bıçak açmadı. zaten kimse yoktu yanımda. ama müzik de açmadım uzunca bir süre. şimdi ise oksijen isimli bir otoban tesisinde kalemimi yontup acıyan yerlerime nazan öncel ezgileri eşliğinde devrik cümleler basıyorum. iyi mi yoksa kötü mü olacak? hiç bir fikrim yok. ama yazmasam...
..
.

on iki ağustos 2020
bu yaz, bir değişik, bir tuhaf sevgilim. hayır ve elbetteki kastım corona değil. başka bir şey, izah edilemeyen farklı bir tatsızlık var dimağlarda. hani ansızın insan içine çöreklenen sebepsiz sıkıntı gibi diyorum bu yaz. 
şimdi işte bir tamirci dükkanındayım. çırak değilim. cem karaca hiç değil. ama onun gibi çoook yorgunum. çok. lakin mavi limana da çıkmak istiyorum.
yarın yeni bir yolculuk var. bir haftada ikinci uzun metrajlı yolculuğum. halbuki ne havada ne de yerde leylek görmüşlüğüm var. ama işte şartlar denen o vahim şeyin tutsağıyız hepimiz. her zaman, her isteği olmuyor insanın.

yolculuk hazırlığını bahane edip işten erken çıktım. sanayi sitesinde arabayı rot-balansa, duygularımı türbülansa soktum. bir gölgede, dükkanın önündeki piknik masasında öylece durmuş bekliyorum. dışarıdan bakanlar nasıl görüyorlar. bilmiyorum. ama ben kendimi hiç iyi görmüyorum. bir şeyi, bir şeyleri çok istersin ya hani? ve bu isteğini gerçekleştirecek gücün de yüreğin de vardır. bilirsin bunu. lakin ve öte yandan kör olasıca şartlar denen o vahim şey girer araya. imkansızın şarkısını söyler. bilinmeyen bütün denklemler önüne serilir. şimdi o denklemin içinde, imkansız şarkıyı dinliyorum. bir yandan da düşünüyorum. düşünüyorum.

.

on üç ağustos 2020
osmangazi köprüsü rampasından aşağı inerken kararımı vermiştim. imkansız şarkının bestesini olmasa bile güftesini değiştirebilirdim. hayal, gerçek oldu. yorgun olmama rağmen mavi limana çıkmayı başarabildim. inanmakta güçlük çektiğim anlar gözlerimi kapayıp yeniden açtım, kolumu çimdikledim yetmedi etraftakilere sordum biz gerçek miyiz, rüya değil di’mi bu yaşadıklarımız? meczup mu bu bakışı fırlattılar önce. sonra anladılar halimi. ilişmediler bir daha. 

.

on dört ağustos 2020
rüya devam ediyor. adeta bulutların üzerinde rodeo yapar gibiyim. ayaklarım yerden kesilmiş vaziyette. denizin tam orta yerindeyim. dünyanın merkezinde kuzeyli rüzgarlarla sevişiyorum. tüm yüklerimden, sorumluluklarımdan, istanbul’un kaosundan ve neminden, endişelerimden, cevapsız sorularımdan ve elbette huzursuzluğumdan soyunup kendimi ege denizi’nin şefkatli kollarına bıraktım. sağ olsun, sarıp sarmaladı o da beni. asla yargılamadı. nasihat etmeye kalkmadı. bir tutam tuzlu suyla birlikte huzurun anahtarını teslim etti sadece. “ihtiyacın olduğun her vakit buradayım” dedi en içten gülümsemesiyle. fazla konuşmadık. daha çok bakıştık. ama birbirimizi anladık. gözler çünkü kalbin aynasıydı. bir, iki tam üç gün böyle geçti. ayaklarım yere değmeden. kollarım gökyüzüne paralel. ama yalan yok şimdi; rüzgarın keyfini çıkarıp kanat çırpmadan üzerimizde süzülen o beyaz kuşları yine çok kıskandım. çok.

.

on beş ağustos 2020
dönüş yolculukları hep zorlu olmuştur. yine öyle oldu. yemeden içmeden, sütten kesilen kuzu gibi. bir boşlukta dönüyor gibi döndüm ben de. etrafımda konuşanların ne dediğini anlamadan. koku alma ve tat duygumu yitirmiş vaziyette. dünya ile ilişiği devamsızlıktan değil de aşktan kesilmiş biçimde döndüm. oysa ayrılıklar da sevdaya dahilmiş. öyle diyor şair. 

peh! 

kusura bakmasın ama onsuz nefes alamadığın dünyada ayrı kalsan n’olur, sevda sahibi olsan ne olur?

...

.. 

...