35. mektup - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

35. mektup

şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim. gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
- oğuz atay / tutunamayanlar-
.

eski haziran yazılarımı okuyorum. geçen seneki, ondan önceki yılın. hatta yedi haziran önceki yazılarımı. ama ne aradığımı bilmeden. oysa dün sıcaktan akşama kadar kavuran haziran, şimdi basbayağı üşütüyor. mevsim bile normalini arıyor. ben neyi aradığımı bilmiyorum. eksik bir parçam varmış gibi sanki. işe gitmediğim her sabah erkenden kalkıp zürafa boynu gibi göğe yükselen iki binanın arasından uzaklara bakıyorum. gözümün görebileceği en uçta; burgaz ve bir tutam mavilik. ama aklım başka coğrafyalarda. hiç gitmediğim üstelik. belki ve asla gidemeyeceğim. bunu bilmek işte; içimde bir yerlere dokunuyor. 
sana da oluyor mu? 
sen de düşünüyor musun yahut ve doğrusu yakalıyor musun kendini hiç olmadık bir zamanda? keşke bambaşka şartlarda tanışmış olsaydık diyor musun benim gibi?
oysa ve deseydim ki sana; uzun cümleler beni yoruyor. artık kısa cümleler kuralım. hatta hiç bir şey yapmayalım. sadece şiir okuyalım. dostoyevski okuyacak yaşı geçeli çok oldu çünkü. ben misal, ilhan berk severim. 
peki ya sen?
sahi sen, hangi şairi?
hangi rengi?
hangi çiçeği?
ah benim budalalığım.
neyse fazla uzatmayalım.
hem ilhan da bizim. süreya da, turgut uyar da.
gökyüzü zaten bizim.
son tahlilde demem o ki sevgili; eylüle daha çok var. şimdi bir hamak bulalım. yanına da biraz rüzgar. biraz deniz kokusu. tom waits ile ölümüne uyuyalım.
ama bak, mutlaka kısa cümleler kuralım.
.
tom waits - how's it gonna end