nisan fırtınasını böyle bilmezdim hiç. kırlangıçlısını hele. böyle şedit, böyle uslanmaz, söz dinlemez. böyle celalli. coronadan fırsat bulan ajanslar, sansasyonel manşet peşindeler. “kırlangıç fırtınası uçuruyor” diyorlar. meteoroloji ise, halka uyarılarda bulunuyor. herkes bir şey diyor. bir profesörün dediği ötekini tutmuyor. takım tutar gibi parti tutardık eskiden. şimdi profesör tutuyoruz. halbuki bıraksak ‘tutunamayanların üstadının’ dediği gibi. her şeyin kendi kendine düzene girmesini beklesek. beklerken çay pişirsek. üşüyen parmak uçlarımızı sıcak çay bardağında ısıtsak. bizi hüzünlendiren değil de neşelendiren anılarımızdan söz açsak. laf açılmışken de birbirimizi ne çok sevdiğimizden dem vursak. fazla sevgiden çünkü zarar gelmezmiş.
kim diyor?
benim tuttuğum profesör diyor.
hem hazır sohbet koyulaşmışken bir çay daha demlesek. bir şey kaybetmek korkusuyla yaşamasak. bahara girmeden evvel endişelerimizi, korkularımızı dışarıda bıraksak. keşke dediğimiz pişmanlıklarımızı kışlık elbiseler gibi kaldırıp iyi ki dediğimiz elbiselerimizi gün yüzüne çıkarsak. ucunda denizin olduğunu bildiğimiz dar sokakları pervasızca adımlasak. yine eskisi gibi mavi hayaller kursak. ve zamanın her şeyi halledebileceği mitine sıkı sıkı, sımsıkı sarılsak. yoksa ve allah muhafaza; bu fırtına alır götürür de bir daha geri getirmez. hiç bir şeyi. hiç kimseyi.
.