dünya - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

dünya


29 mart pazar: erken saatler. instagramda oya bora ve o meşhur şarkıları “biz dünyayı çok sevdik”e rast geldim. yıllardır görmediğim bir dosta, hiç umulmayan bir yerde tesadüf etmek gibiydi. hemen telefona sarıldım. yazayım istedim. çünkü kafamda deli sorular. müziğin kanatlarında. unutulmuş anılar.
evet bir oya-bora vardı bu dünyada. 
sahi n’oldu onlara?
peki ya karıncaların 10.kat banyosunu işgal etmesinin corona ile bir alakası var mıydı?
dahası vapurlara da denize açılma kısıtlaması gelmiş olabilir mi?
çünkü bu sabaha karşı, evimden haydarpaşa ve şürekasının manzarası görünüyordu. hiç olmayacak bir şeydi. olmuştu. bir vapur. etrafında üç beş martı. masmavi bir deniz ve fakat; kadrajdan ha çıktı ha çıkacaklar. deniz kaba dalgalı. üstelik kıyılar da öyle. ama manzara fotoğraf çekmeye elverişli. bu yasaklı ortamda başka vapur da çıkarmazlar şimdi diye telaşla fotoğraf makinemi aradım. bir gözüm denizde, bir elim dolabımda. bir türlü bulamadım. zaten vapur da martılar da gözden kayboldu. uyanmak zorunda kaldım.
kafamdakileri yazdım. fakat yayınlamaya layık bulmadım yine.

ama şimdi.
30 mart 2020 pazartesi.
saat, on yedi sıfır beş.
istanbul’da deniz ulaşımına kısıtlama gelmiş.
rüyalarıma bir çekidüzen vermeliyim!
.
oluyor böyle şeyler.
.
üç gündür market alışverişini saymazsak dışarı çıkmadım. kitap okumadım. dizi izledim. puzzle yaptım. debisi düşük bir nehrin üzerinde akıntıya kapılmış giden kuru yaprak gibiyim bugünlerde. şarkılar olmasa ne yapardım? bilmiyorum. ama şarkılar diyorum. iyi ki varlar.
.
sahi unutmadan, dün haberlerde gördüm. sazlıbosna’ya leylekler gelmiş. köy halkı sevinmiş. ben de sevindim. ofisin penceresinde kuşları beklemeyi özledim. hatta bu zorunlu ara vermelerde ayaklarımın hep geri gittiği iş yerini bile özlemeye başladım. yalan yok şimdi.
ama işte hep böyledir bu işler..  
.
manav ayrı, market kasiyeri ayrı, 1000 parçalık 'pazılın' altına koymak için mukavva aldığım kırtasiyeci ayrı. fakat fakat hepsi aynı şekilde sağlıklı günler dilediler bugün.
sağlıklı günler. ilk defa bir şeyin değerini kaybetmeden anladık, anlıyoruz galiba.
.
oysa kalabalık insan topluluklarını çok sevmem. içlerinde olmayı da. otobüste, dolmuşta, bankamatik sırasında, sinemada, kafede bu salgın çıkmadan da evvel de zaten hep sosyal mesafeyi korumaya çalışırdım. ama şimdi böyle toplu halde balkonlara çıkıp sporlar yapıyorlar, bir başkadır benim memleketimi falan söylüyorlar ya acayip duygulanıyorum. soğan doğramış gibi oluyorum hemen. galiba yaşlanıyorum sevgili viktor. galiba yaşlanıyorum.
.
bu kadar uzun lafın elbet bir kısası, kıssası olmalıydı. bunun için zarifoğlu’na bir kulak verelim.
“bir kalbiniz vardır onu tanıyınız
bir şehir kadar kalabalıktır bazıları
bir dehliz kadar karanlıktır bazıları
konuşurlar
isterler
susarlar
dinlememişseniz nice yıl kalbinizi
ev, meslek, iş, para, geçim diyerek
düşünün şimdi bir de
şehirlerde, kasaba ve köylerde
başını eğmiş, kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu”
..