akşama doğru azalırsa yağmur - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

akşama doğru azalırsa yağmur



beklenen ama aniden bastıran yağmur. ayıptır belki söylemesi ama bir alışverişin merkezinde mahsuruz. düşünmek için değil fakat yazmak için vaktim oldu. şimdi hatırı sayılır bir kalabalık, meşhur bir kahvecinin tahta masalarında oturuyoruz. kimimiz yorgun, kimimiz vurgun. bazılarımız kahve içiyor. bazıları mozaik pasta yiyor. sarışın, kalın siyah çerçeveli gözlüğü olan genç kadın ise hem kahve içip hem börek yemek için dolu olan masayı boşalttı. kendi tepsisini özenle yerleştirdi. belli ki keyif işi yapacak. ama müziği yok. oysa müziksiz olmaz. olmamalı.
az ötede, bir kısım yağmurzede kahvecinin sigara içilen saçağının altına yeni cami'de yem bekleyen kuşlar gibi tünemiş, beyaz dumanlar salıyorlar gökyüzüne.
beride saçlarını topuz yapmış, enine, kırmızı-beyaz-mavi, rengarenk tişörtü olan esmer kadın hararetli bir şekilde telefonla konuşuyor. karşısındaki sakallı adam tüm dikkatiyle onu dinliyor. ama ve sanki birazdan ilan-ı aşk edecek de söyleyeceklerini zihninde toparlamaya çalışır gibi. öyle dikkatli. bir yandan öyle tedirgin.
sol çaprazımda bir oğlan çocuğu, sevinçle ve işaret parmağıyla annesine beni gösteriyor. galiba gözlüğümü. eski istanbul insanları gibi gülümsüyoruz karşılıklı. sonra ve hemen yanımdaki beyzbol şapkalı abi koca avm'ye sığamadı bir türlü. hart hart tahta sandalyeleri çekiyor. bir çekti. ters baktım. anlamadı. iki çekti. kaşlarımı çattım. görmezlikten geldi. eh artık üçüncü çekişte günah benden gitti. dayanamadım.
"o sandalyeyi kaldırmadan, bir daha çekersen seni o sandalyeyle öldürürüm!"
demedim tabi öyle bir şey. zaten bir daha da çekmedi adamcağız. hem ben öyle bir insan mıyım sevgilim? teessüf ederim.
.
kulağımdaki müzikler bir bir değişirken etrafa daha geniş açıdan bakıyorum.
sanki zaman durmuş. yahut büyük bir felaket olmuş da bir grup insan kocaman bir fanusun içine sıkışmış gibiyiz. hareketlerimiz her zamankinden daha yavaş. büyük şehirde, büyük bir alışveriş merkezindeyiz ama telaş yok. koşturmaca yok. sanki rüyada gibiyim. 
öte yandan umursamaz olanlar normal yaşamına devam ediyor, çay kahve içiyor. endişesini her daim cebinde taşıyanlar neredeyse iki saattir dinmeyen yağmuru giriş kapısının önünde düşünceli gözlerle izliyorlar. aşıklar el ele, göz göze koridorlarda volta atıyor. bazıları üst katta yağmurdan habersiz yemek yiyor. romantik gerilim filmi gibiyiz.
.
yağmur az önce dindi. taksi bulamayanlar taksi bulmaya başladı. arabası olanlar, arabalarına gidebildi. kahveci dükkanı, festivali sona eren şehrin öksüzlüğüne ve eski sıradanlığına kavuştu. şimdi işte; bir kaç kahve bağımlısı ve benim gibi tembel, rehavet insan kaldı burada. şu noktayı koyduktan biraz sonra ben de terk edeceğim burayı. nokta.
.