18 temmuz - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

18 temmuz


iş için bile olsa mesai saatlerinde dışarıda olmak çok güzel. ama biraz hüzünlü sevgilim. çünkü bu güzel havalar, en çok yokluğunla mahvediyor beni. orhan veli’ye rahmet okutuyor. tütüne alışılıyor da istifa etmek günümüz kapitalizmde geçer akçe değil maalesef. ama bak nazan öncel’i en çok böyle havalarda dinliyorum. onlarca vapur, bulut ve martı fotoğrafı çekiyorum sonra. uzak düşüncelere de dalıyorum. orta son çocukluğuma kadar gidiyorum mesela. ama ve yine de as'lolan bir resim. resmin. o da yüzüme bakmıyor.
.
şimdi işte bir vapurun ön tarafında rüzgara karşı don kişot gibiyim. temmuzda üşüyorum desem yalan söylemiş olmam. iki üç kişiyiz. tavanından paslı teneke parçaları düşen vapurda. inatçıyız. ayrılmıyoruz. kadıköy’den karaköy’e yüzmüyor, adeta uçuyoruz. şairin söylediği gibi mutsuz ama bahtiyarız sevgilim*
.

devletin resmi rengi olan gri duvarlar arasında yirmi üç dakika bekledim. memure hanım yemekten dönmemiş. vatandaşız. bekleriz. neden sonra danışmadaki kır saçlı abi; ferhunde hanımın yerine teşrif ettiğini ve on yedinci katta beni beklediğini salık buyurdu. çıktım. odası dağınıkmış. toplantı salonuna davet etti. çay söyledi. istemedim. önceki bayat çaylarından tecrübeliydim çünkü. yoksa benim hayati sıvım elbetteki çay.
"hemen çıkmam lazım. eksik evraklar burada, imza atıp gideyim" dedim.
kahve diye ısrar etti devlet geleneklerine aykırı bir biçimde. o vakit sütsüz olsun dedim. türk kahvesini kastettim dedi.
"neden anlaşamadığımız ve altıncı kez buraya gelişimin sebebi şimdi belli oldu" dedim. boşboğazlık ettim. ferhunde hanım ise tam tersi, aylardır bu salak esprimi bekliyormuş gibi kahkahayı hatta kayışı koyverdi. 17 kat aşağıdaki simitçinin sesini bastırdı. o kadar uzattı ki 112 acil servisi aramayı bile düşündüm. kadının yüzü kıpkırmızı oldu ve artık sessiz kahkaha atmaya başlamıştı ki coldplay imdadıma yetişti. buna cevap vermek zorundayım diyerek açtım telefonumu. ofisten lüzumsuz bir şey için aramışlardı ama ben 3.dünya savaşı çıkmış gibi telaşlı davrandım. ferhunde hanım varsayılan ayarlarına döndü. imzayı atıp kahve alacağım olsun diyerek koşarak ofisinden uzaklaştım.
.

iskelede, geldiğim vapura denk geldim. yine ön tarafa ama bu kez deişiklik olsun diye sol tarafa oturdum. fakat yine aynı kıyıyı izleyerek döndüm. bu tarihi yarımadaya her gelişimde bu sefer kesin her yerini dolaşacağım diyorum. fakat her defasında yeni bir bahane bulup bir an evvel kadıköy’e dönüyorum. yine öyle oldu. bu sefer ki bahanem; sıcak ve temmuzdu. kendim de inanmadım. lakin kayıtlara geçti bir kere. belki de birlikte gezmek için sözleşip gezemeyişimizin bilinçaltı tezahürüdür. kim bilir? ben gerçekten bilmiyorum.
.
* birhan keskin
.
.