yine, yeniden bir şeyler oluyor. ve benim yine fikrim yok. his sadece. somut veri yok. görülen duyulan bir şey de. lakin hissedilen var. işte o çok can sıkıcı. gözle görülmüyor. elle tutulmuyor. ama ve kesin bu canına yandığımın dolun ayının, merkür retrosunun işleridir. yine de ben bilmem. bilse bilse kıymetlimis juno bilir. amma ve lakin hissedilir derecede sıkıcı şeyler. pazartesi. salı. çarşamba. perşembe. cuma. hafta sonu geldi. hala geçmedi. tuhaf bir gün. acayip bir temmuz. renksiz. kokusuz. ve tatsız. üstelik ters bir de. misal bu sabah asansörde yıllar sonra ilk kez şaşırdım. bulunduğum katın düğmesine basmışım. 'niye gitmiyor, arızalı galiba' diye söylenirken fark ettim. 4.katta, 4 basıyorum. sonra işte aynştaynı düşünüyorum gözlerim kapalı. hep aynı şeyleri yaparak farklı sonucu elde edemezsin ey insanoğlu diyor bana. ama ben asansör düğmesinin bağırsaklarını delik deşik ediyorum.anlamıyorum. anlamak istemiyorum. neyse ki yan komşumuz cumali bey en sahte gülümsemesiyle "günaydın" deyip sıfıra basınca kurtuldum bu esaretten.
bitti mi? bitmez elbet.
dedim ya bir anomali var. ya bende ya mevsimde.
caddeye çıktım. beklemediğim ne kadar dolmuş, otobüs varsa geçti. benimki gelmedi. elimdeki siyah çantama sellektör yapan sarı taksilere de işe geç kalma pahasına ben binmedim. beklerken bir kuş sıçtı başıma. batıl inancım yoktur ama. şeytan dürttü bir kere. lan bu bir işaret olmasın dedi içimdeki benjamin button. "skerim işin gücünü. 25 yıldır erken gittik de n'oldu madalya mı taktılar mınakoiim" dedim. sabahın köründe piyangocu aradım sokak sokak. hüner coşkuner görse halimi kesin bir şarkı yazardı. ama işte sabahın körü bırak piyangocuyu açık akbilci bile bulamadım. ilk gelen dolmuşa el kaldırdım. artık nereye giderse gideceğim diyerek. şansıma tüküreyim. sabah beri beklediğim dolmuş geldi. işe gittim. on yedi dakika geç kaldım. kimse sallamadı. sormadılar bile. patron kısmısı neyse de arkadaştan öte davrandığım elemanlar bile bakmadı yüzüme. hatta geldim diye biraz bozuldular sanki. ama ne varsa şakire hanım da var yine. gelir gelmez şekersiz kahvemi getirdi hemen. hasta oldum sanmış garibim. telaşlanmış. "asansör bozuldu, mahsur kaldım" dedim.
"hay allah görünmez kaza" dedi. "ya ya sorma" dedim. telefon çaldı. halbuki adını da anmamıştım. patron raporları sordu. "bir saate hazır" dedim. aslında dünden hazırdı. öyle de böyle de kıymet bilmiyorlar nasılsa. internette bir saat kadar adnan oktar ve bedelli asker geyiklerini okudum. memleketin başka derdi yok çünkü. benimki de dert mi?
neyse işte, beşiktaş'ın transfer haberlerine de baktıktan sonra raporları götürdüm. gözlüklerinin üzerinden şöyle bir baktı patron." hmmm. cık cık. güzel" dedikten sonra yeşil dosyası geri verdi. tam sırası dedim içimden ve öksürerek ağzımdaki baklayı çıkardım.
"efendim müsaade buyurursanız öğleden sonra istirahat etmek niyetindeyim. üzerinize afiyet biraz üşütmüşüm de"
"hmm. salgın var dikkat et kendine selim" dedi.
sabah yüzüne bakmadığım sarı taksilerden birini çevirip ilk piyango bayisine çekmesini istedim. "hayırdır abi amorti mi çıktı?" dedi faydasız. bir de gevrek gevrek gülerek.
"yok" dedim. "sabah kafama kuş sıçtı da."
ciddiyetimi görünce şöyle bir toparlandı.
"kusura bakma abi. şeyy. ben sadece şaka yapmıştım.
ciddiyetimden zerre ödün vermeyerek "ama ben yapmadım" dedim.
kafamdaki en seyrek yeri işaret ederek "nah tam şuraya sıçtı" dedim.
adam ağlamakla gülmek arasında bir ömür tüketti. sonra da makarayı koyverdi.
amorti şakasına uyuz olduğumdan paramın üstünü son kuruşuna kadar aldım. ama o yavşamaktan vazgeçmedi. "abi çıkarsa beni görürsün de mi?" yetmedi selfie çektirelim diye tutturdu. allahtan müşteri geldi de kurtuldum bu ferdi tayfur repllikasından. evet aynen öyle. ferdi tayfur'a benzemeye çalışan. saçlarını onun gibi tarayan bıyıklı. kumral. ferdi tayfur'dan başka müzik dinlemeyen bir abimiz. meraklısına eşgali de verdim. ohh kurtuldum!
ama nerde..
ferdi baba gitti. geçen haftaki, dünkü, bugünkü ve hatta yarından ipotekli sebepsiz can sıkıntım yeniden teşrif ettiler. bir simit alıp sahile indim. simit lokmalarını kuşlara, boşta kalan elimi de gemilere sallarım dedim. hem böylece unuturdum belki içimdeki sıkıntıyı. özlemeyi. geçmişimi ve dahi geleceğimi. uzmanların dediğini yapardım bir kez olsun. anı yaşardım. anı. işte tam yaşayacaktım ki. martının teki sen gel başıma....
.
mfö - aşkın kenarından
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...