estambul - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

estambul

her tatil dönüşü, aynı senaryo. 
aynı isyan. 
ve tabiki aynı dost meclisi replikleri.

- haddinden fazla nemli, kalabalık, gürültülü, karmaşık ve her saniyesi kaos dolu bu aşüfte şehrin nesini seviyorsunuz allahaşkına?”

- ama öyle deme mithatcığım. içinden deniz geçen kaç tane şehir var. hem bu martılar, vapurlar, adalar ve modalar nerede. hede hödö.
.


dün dönüş yolu uzundu. yaklaşık 400 km. şoför cengiz kurtoğlu dinliyordu. bende cem karaca çalıyordu. solumda ayçiçek tarlaları. bünyede eve dönecek olmanın rahatlığı. ama ve öte yandan işten, koşturmacadan, stresten, kalabalık ve yorucu dünyadan bağımsız on günün bitiş hüznü mevcuttu. bir de işte her dönüş sonrası tekrarlanan yukarıdaki dost meclisi replikaları dönüp duruyordu kafamda.
üstüne cem karaca da öyle içli söylüyordu.
işte geldik gidiyoruz.
.
tatil yerinde 4 bilemedin beş saat uykuyla çakı gibi ayaktaydım. burada 10 saat uyudum yetmedi. ağırlık. uyuşukluk. yorgunluk. ve halüsinasyonlar!
arnavut kaldırımlı sokaktan geçen arabaların çıkardığı gürültüyü dalga sesleri sandım. yan komşunun ince ve cırtlak sesiyle çocuklarına böğürmesini ise kuş sesleri olarak algıladı zavallı beynim. goethe çok haklıydı. -şerrefsiz- gerçekler tendürdiyot gibidir. acıtır.
yalan yok kafamı yataktan kaldırdığımda çok acıdı. şakira’nın kıçıyla salladığı istanbul beni fıçıyla sallamış gibiydi. biliyorum günün mana ve önemine hiç uygun değil hatta aykırı bir yazı ama. az önce boşuna ‘göte’ demedim.
hem birisi söylesin allah aşkına!
niye demeyeyim? -bak allah'ın adını verdim.-
istanbul’un rutubeti, kalabalağı ve ayıları şaşırtmadı beni. zaten bekliyordum.
ama o domatesin fiyatı nedir sevgili kardeşlerim? o domatesin.
beynimden vurulmuşa döndüm. daha dün bahçeden 3 liraya aldığım domates markette 8 lira. kasaya koştum hemen. 
“domatesin fiyatı doğru mu?” dedim can havliyle. 
“kesinlikle” dedi kasadaki kız sırıtarak.
“n’oldu ki, devrim falan mı oldu, neyi kaçırdım son 10 günde? domatesler artık inek boku yerine altın tozuyla mı yetiştirilmeye başlandı?”

ama kasiyer kızın umurumda mı dünya. son derece ciddi soruma kahkahalarla gülmeye başladı. ondan hayır gelmeyeceğini anlayınca market müdürünü sordum. köşede bize gülen adamı gösterdi. anlaşılmıştı. milletçek delirmeden bu devran düzelmeyecekti. son bir soru sordum kasiyer kıza. huniler ne tarafta acaba?
.
şimdi işte balkondayım. arada esen rüzgara duacıyım. ve haftasonları hariç en yakın tatili, sonrasında da emekliliğimi hesaplıyorum. cumartesi pazarları bu yana, milli ve dini bayramları öte yana saklarsak tam tamına bin on dört gün. ne ki? okyanusta su damlası!
hem ne demiş atalarımız; sayılı gün çabuk geçea..