yağmurun yağacağını bile bile arabasını yıkayanlar gibi ben de balkonu yıkadım. bu sabah. özlediğim sakinlik şimdi burada. gök kubbenin altında. sanki ve sadece bulutlar, kuşlar ve ben kalmışım gibi. bir de güneş açsa! ne güzel. garantili mutluluk. pink martini çünkü; sakin sakin söylüyor. ben düşünüyorum. basit, sıradan, günlük meseleler. olması gerektiği gibi. olduğu gibi. zira fazlasına takatim yok. ihtiyacım da. bir sürü pahalı ve gereksiz öte berisini atıp satanlar gibi ben de ruhumu sadeleştirmek istiyorum. şimdi. yağmur çişelemiyor bile. iğne ucu gibi batıyor beş saniyede bir. şemsiyeyi açıyorum. ne yağmur. ne de arada açacak gibi duran güneş için. yalnız kendim için. bir şeyler yapmayalı ne kadar oldu? unuttum bile. unutmadıklarım da var. hatıralar, anlar hatta cümleler. ama bunun kimseye yararı yok. oysa şimdi. sezen hem söylüyor hem soruyor; yağmuru kim döküyor? ama benim merakım; ne ünzile ne yalan dünya. rüyalarım çünkü çok karışık. hem hatırlayamadıklarım da çok. hatırladıklarımda ise sen varsın. ama öte yandan yoksun. himalaya’dan yüksek boşluklarda yüzüyorum. derin denizlerde uçuyorum. neden sonra sigara kokulu sesini işitiyorum babamın tarihten gelen. “
evlat, gel sözümü dinle. yapma bunu.” ne annemin sesi ne babamın sözü. bok yiyorum yüreğimin sesi ile birlikte. yıllar sonra. vazgeçemediklerim rüyalarımda. peşimi bırakmıyor. bırak artık beni diyorum. lakin beyhude. yine de söylemek istiyorum. birazcık olsun seviyorsan beni. ya gel. ya da artık bırak beni. ömrünü arafta geçirmiş biri olarak. artık bu yük bana çok ağır. taşıyamıyorum. ahmet hamdi tanpınar da ‘huzur’ vermiyor. odam, tıpkı ruhum gibi. darmadağın. okunmamış bir dolu kitap. yazılmamış onca kağıt. görülmemiş yüzlerce hayal. bu sabah diyorum; gelmeyeceğini bile bile bekleyen sevgililer gibi bekledim. ama işte güneş bir türlü açmadı.
.