nasıl anlatmalı?
çölde suya hasret bedevi misali. ya da mecnun'un leyla'ya aşkı. yahut bülbülün güle yanması gibi. canım öyle patates kızartması istiyor ki. öyle.
gözümden ve dahi en kılcal damarlarımdan akan uyku değil de her zamanki üşengeçlik. patatesi kızartamıyorum. TRT müziği açıyorum. solistler geçidi. neşe karaböcek. zekai tunca. emel sayın. lakin uykuda zihnime dolanan şarkıyı bulmama yardımcı olamıyor hiç biri. son vakitlerde ne çabuk unutur oldum. az balıktan değil. yaşlılık da değil. yorgunluk. şimdilerde on yaşındaki çocuklardan dahi duyduğumuz. "hayat çok zor, çok yorucu bir şey anne! " duyanlara. duymayanlara. cengiz kurtoğlu. sonra adnan şenses. yüksel uzel. sibel can. solistler bitmiyor. geçip gidiyor. bir film şeridi gibi oysa ömür. cengiz kurtoğlu'ndan sonra İstiklal marşı. ve açılış. saat tam yedi sıfır sıfır. unutulmaz şarkılarda ise cem karaca. ama ben hala arıyorum uykumdaki şarkıyı.
umut fakirin ekmeği.
ve de inanmak.
belki de sırf bu yüzden. sabahları işe giderken bir durak fazladan yürüyorum. sessizce ve ağır. spor olsun diye değil ha! hoyratça harcadığım zamanın kıymetini bilircesine. kimseye aldırış etmiyorum. ne şehrin gürültüsüne, ne de nefes almayı zorlaştıran çirkin beton yapılara. sadece gökyüzüne bakıyorum. bir umut kuşlar. bir parça bulut. sonsuz mavi. bizi kurtaracak olan.
yoksa ne aşk. ne para!
çünkü dün akşamüstü "mahallece aşka inanmıyoruz" yazıyordu kentsel dönüşüm canavarına teslim olmamış iki evden birinin duvarında. ben de buna inanıyorum. canım viktor. ben de buna. seni bilemem elbet.
bu arada dün gece rüyalarımı yoran şarkıyı buldum sonunda.
sonunda.
uzun yola gider gibi..
.