tam üç mayıs önce yazmışım aşağıdaki yazıyı. unutmuşum. ama hisler aynı. değişmemiş hiç bir şey. okuyunca hatırladım. içinde 2011 kasımından ve 2009 baharından bir iki paragraf.
sıkışınca, sıkılınca, başedemeyince hep başka yerlere yansıtırız ya öfkemizi? ben işte kendimden sonra en çok pazar günlerine bir de bu bloga sataşırım.
uzmanlar bağımlılıklarınızdan öyle pat diye kurtulamazsınız diyor. ben de o hesap bir süredir yazmayarak, hatta bloga uğramayarak, canım çok yazmak isteyince de mutedil kıyıları okumayı sevdiğini düşündüğüm, bir şekilde yolumuzun kesiştiği uzak-yakın dostlara blog niyetine mektup yazarak bitirmeye çalışıyorum bu bağımlılığımı!
sonu ne olur? yahut sonu olur mu bilmem.
bi'lodos lazım şimdi. bi'kürek. bi'kayık...
sırf alışkanlıktan yapıyorum. çok aramadığım halde sanki müptelasıymış gibi az şekerli kahve içiyorum her pazar. saat tam on birde. bazen geç kalıyorum. on bir buçuğu buluyor. ama ne olursa olsun, bana hiç bir tat ve renk katmasa da sanki içmezsem ölecekmişim gibi mutlaka içiyorum o kahveyi. ve yaz kış her cumartesi akşamından bu pazar sabahı parka gidip koşacağım diye söz veriyorum kendime. fakat sabah olunca bırak koşmayı, beşyüz metre ötedeki markete bile arabayla gidiyorum her defasında. tam beş senedir şaşmadı bu durum. belki fikrimi değiştiririm diye eşofmanlarla gidiyorum bazen. lakin nafile. kendime söz vermeye ve onları tutmamaya devam ediyorum. özlediğim halde özlememişim gibi yapıyorum. güçsüz olduğum halde güçlüymüşüm gibi.
biliyorum. kendimi ve çevremdekileri kandırıyorum. gözyaşlarımı kendimden dahi sakınıyorum. şarkılarla avutuyorum, bazen kanatıyorum kendimi. ama mutlaka bir iki satırını okuyorum sevdiğim roman karakterlerinin. film ve roman kahramanlarım arasında bir anlık tereddüdüm olsa da gerçeğimi bulmam uzun sürmüyor. bazen ekmel bey'i, bazen bay c.yi, bazı zaman raif bey'i okuyorum. ama yalan yok şimdi. en çok ekmel bey'i okuyorum. şimdilerde anlamsız gelen bu dünyada tek tutamağım, tek anlamım onlar artık. bir de şarkılar var elbet.
bu sabah da aynı şeyler oldu. sıradan hayatımın sıradan bir pazar günüydü. sanırım bugünkü tek farkı bunları yazmaya karar vermemdi. nedenini çok iyi bildiğim ama çözüm üretemediğim sebeplerden dolayı pazar günleriyle ve kendimle savaşım uzunca bir süredir devam ediyor. kahve alışkanlığım gibi oldu bu durum. ben çoktan alıştım da çevremdekiler için aynı şeyi söyleyemem. nedenini soranlara cevap vermiyorum artık. kaldı ki bilmek hiç bir şeyi değiştirmiyor. bunu müptelası olduğum danimarka dizisindeki replikten çok daha önce farketmiştim çünkü.
bu sabah da aynı şeyler oldu. sıradan hayatımın sıradan bir pazar günüydü. sanırım bugünkü tek farkı bunları yazmaya karar vermemdi. nedenini çok iyi bildiğim ama çözüm üretemediğim sebeplerden dolayı pazar günleriyle ve kendimle savaşım uzunca bir süredir devam ediyor. kahve alışkanlığım gibi oldu bu durum. ben çoktan alıştım da çevremdekiler için aynı şeyi söyleyemem. nedenini soranlara cevap vermiyorum artık. kaldı ki bilmek hiç bir şeyi değiştirmiyor. bunu müptelası olduğum danimarka dizisindeki replikten çok daha önce farketmiştim çünkü.
"istemediğimiz halde bazı şeyleri yapmaya mecbur kalırız hayatta."
bazılarımız savaşçı, cesur olarak doğarlar şu hayata. bazılarımız da benim gibi.
belki masumiyet ve kader'in bekir'ini izlemeseydim bu kadar kaderci olmayabilirdim. o vakit belki ; kaderimiz bu deyip usul usul yürümezdik başımızı öne eğip.
sabah markete giderken yol kenarındaki brunch insanlarını izliyordum bir yandan. tutkuyla yiyorlar, iştahla okuyorlar, keyifle tüttürüyorlardı sigaralarını. bir süre öncesine kadar ben de onlar gibiydim. kaybedeli çok olmadı bu hissi. belki de çok oldu. hatırlamıyorum. en son ne zaman böyle iştahla okuyup tutkuyla bir şeyler yemiştim bilmiyorum. sigara dersen zaten birbirimize eziyetten başka bir şey değildik. sonra bir gün belki dedim yazarsam değişebilir bir şeyler. belki yazarsam..
ama değişmedi. katlanarak arttı içimdeki boşluk. çaresizlik ve eksilik hissi. tam tamamlandığım dediğim vakitte içine düştüğüm imkan-sız(ı)larım. yaralanma ve yaralamalarım.
ama işte sen de biliyorsun ki bazen..
bazen işte sevmek kâfi gelmiyor bayım.
insanız sonuçta. hata da yaparız. aklımız da karışır. duygusalız hem.
hayallerimiz vardır gerçekleştiremediğimiz. ve zorunluluklarımız bir pranga gibi. bilirsin ayaklarımızdan çok zihnimize vurulmuş prangalar. ödenmesi gereken faturalar. sunulması gereken raporlar. işe gidip eve dönmek gibi sıradanlıklar vardır hayatımızda. sonra okumamız gereken kitaplarımız. izlememiz gereken filmlerimiz ve dinlememiz lazım gelen şarkılarımız vardır sırada bekleyen.
lakin hayat beklemez. geçer gider.
son tahlilde herkesin olduğu gibi benim hayatım da bir roman bayım.
ama ne roman!
.
* sezen aksu - ah istanbul
insanız sonuçta. hata da yaparız. aklımız da karışır. duygusalız hem.
hayallerimiz vardır gerçekleştiremediğimiz. ve zorunluluklarımız bir pranga gibi. bilirsin ayaklarımızdan çok zihnimize vurulmuş prangalar. ödenmesi gereken faturalar. sunulması gereken raporlar. işe gidip eve dönmek gibi sıradanlıklar vardır hayatımızda. sonra okumamız gereken kitaplarımız. izlememiz gereken filmlerimiz ve dinlememiz lazım gelen şarkılarımız vardır sırada bekleyen.
lakin hayat beklemez. geçer gider.
son tahlilde herkesin olduğu gibi benim hayatım da bir roman bayım.
ama ne roman!
.
* sezen aksu - ah istanbul