n'oluyo fiko, zoruna mı gitti? - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

n'oluyo fiko, zoruna mı gitti?

bu minibüsçüler bir alem. istanbul ve hayat zaten ayrı bir alem. ama bizim hattın minibüsçüleri bir başka işte. ellerinde birer zıpır telefon günlük borsa hareketlerini yahut altın-döviz takibi yapar gibi iki durakta bir; "86 şimdi geçti, memet abi'yi görmedim, sarı ahmet bimin köşesinden döndü, ben şu an ortayoldayım abi" diye tekmil veriyorlar birbirlerine. maksat birbirlerinden üç-beş yolcu daha fazla kapmak. ekmek parası diyeceğim ama eskinin esnafının ne adabı ne de muaşereti var bu yeni yetmelerde. daha dün akşam işte hazımsız esnaf efkarıyla bizim lazoğlu şoförle fiko kapıştı. 
fiko kim? tanımam. etmem. bizim şoför önüne ani manevra yapan yandaki minibüsün şoförüne böyle bağırdı; "nooooluyo fiko. zoruna mı gitti seni geçmem" dedi. 
fiko durur mu? kaçın kurası ve eski kulağı kesiği. bir kaç kez boşa gaz verdikten sonra sanki atını şaha kaldırırcasına dev gibi mavi magirusunu bizim mütevazı pejonun üstüne üstüne sürdü. bildiğin it dalaşı yani. bizim pejonun aynası yamuldu. tabi bizimki çıldırdı. adeta camdan çıkarak fiko'ya çemkirdi. bense tüm sinir uçları ve duyguları alınmış bir fani yahut robot gibi olayları kahrolası hafızama kaydettim sadece. normalde olaya müdahil olur en azından zayıfın yanında taraf tutardım. ama bu sefer izlemekle yetindim. sonra sakinleşti zaten ikisi de. ve yol boyu yine tekmil verip tekmil aldık. 
..
şimdi işte her akşam olduğu gibi yine aynı 32 kısım tekmili birden halleri tay tay gidiyoruz. 
95 köprüden çıkmış, 66 hal trafiğine takılmış, piç aytaç ters yapıp bizimkinin önüne geçmişmiş, çocuğun okulu olmasa valla bırakıp gidecekmişmiş buraları, bıkmışmış... aha işte kepçe kerim de önüne geçmişmiş vs.
lakin kimse akşamki fener maçından bahsetmiyor. ya da belediyenin, devletin yollara olan ilgisizliğinden. hatta eskiden arabeks, müslüm, ferdi falan dinlerlerdi. şimdi o da yok. varsa yoksa önde kim var, arkada kaç araba kaldı. dertleri bu. onbeş gündür benim anladığım her şoförün en az üç kankası, dört yancısı ve iki de stratejik ortağı var bu takribi bir saat onbeş dakika süren hatta.
yine konuşmalarından anladığım kadarıyla çoğu birbirini satıyor aslında. işin tuhafı bunu da biliyorlar ama bile bile oyuna ve hayata devam ediyorlar. ben de buna şaşıyorum işte. çünkü ben kendim aynısını yapamıyorum. ya hep, ya hiç diyorum. misal az önce kır saçlı minibüsçü abinin tekmil verdiği orta yolu bulamıyorum bir türlü. dahası bulmak istemiyorum. siyah ya da beyaz olmalı her şey. gri olmamalı asla. ve kata. insanlara, hayata ve kendime kızgınlığım bu yüzden belki de. ama işte hayat. istemediğin otu değil burnunun dibine, içine taa içine hatta beyninin en ince kılcal damarlarına kadar sokuyor. al diyor. hadi bakalım diyor. şimdi ortayı seçme de göreyim yiğitliğini diyor. öyle bir karar arefesiyle sınıyor ki seni. sophie'nin yerinde olmak istiyorsun şerrefsizim.
işte benim de bu çok zoruma gidiyor canım viktor.
işte bu çok zoruma!