ben ki istanbul fatihi abd-i aciz fatih sultan mehmed diye başlıyor hastahane girişindeki vasiyeti. o hastahanenin kapalı çay ocağında bir tutam güneş eşliğinde sabah çayı içiyorum beş hasta veya hasta yakını ile birlikte. yüksek bir yerde kurulan ve haberleri dinlediğimiz televizyona sırtım dönük. dışarıda, hemen camın önünde siyah deri ceketli, kırk yaşlarında bir adam derdi dünyadan büyük insanların efkarıyla içiyor sigarasını. siyasetçilerin naraları düşüncelerime arka fon yapıyor. şarkı dinlemeye hazır değilim. etraftaki sesleri müzik yerine kullanıyorum. şimdi mesela annesi ile içeri giren küçük kızın bıcır bıcır sesi ele avuca sığmaz bir keman sesi gibi başka bir renk kattı odaya. hemen yan masamda ağır ağır, belli bir tınıyla eşiyle konuşan amca sanki ney çalıyor gibi. sağ arka çaprazımda elindeki plastik bardağıyla bateri çalan gözlüklü bir abi var. gitar sesini de haber geçişlerinde arkamdaki televizyondan alıyoruz. ve nihayet iki genç kadın sesi girdi içeriye son derece melodik telaffuzlarıyla. böylece vokallerimiz de tamamlandı. artık konsere başlayabiliriz.
.