eskiden bir şeylerin olmasını beklerdim. ne
olduğunu bilmediğim ama hissettiğim, hayatımı değiştirecek herhangi bir şey
mesela. ama hiç bir şey olmazdı. şimdi beklemiyorum hiç bir şey.
hissetmiyorum da. yine bir şeyler olmuyor. ama beklentisiz olmak iyi. pek
iyi. anlamaya çalışmıyorsun hiç bir şeyi. günler böyle geçiyor birer ikişer.
ben sadece arkasından bakıyorum. elimi uzatsam tutabileceğim hayatımı, izliyorum
sadece.
ve daha önce yapmadığım şeyleri yapıyorum. misal iki etimeğin arasına hem zeytin ezmesi hem krem peynir sürüyorum. ki hiç yapmadığımdı. keza çayı ve kahveyi şekersiz içmeye başladım. tadı başlarda iğrençti ama şimdi alıştım. beni son gördüğünden beri saçlarım biraz döküldü. dökülmeyenlerin bazıları da beyazladı. galiba biraz da kilo aldım. ama emin değilim. kilo vermiş de olabilirim. aynalar aldatır, bilirsin. tıpkı insanlar gibi.
yine bugünlerde; maziyi, o eski günleri çok özlüyorum. belki mevsimden, belki ilerleyen yaşımdan mütevellit. bilemiyorum. sen bilirsin, arkası yarınlar vardı eskiden. fahriye ablalar, macuncu amcalar, cumbalı evler, vita tenekelerinde manolyalarımız sonra. kalmadı şimdi onlar. ne yazık.. ama ve neyse ki, kış güneşi ve kuşlar var hâlâ. çok şükür. binlerce şükür.. bir de kıskanmasam şu "alçak" kuşları.. ah kıskanmasam. beni deli ediyorlar, biliyorsun...
bilmediğin; yokluğunda çok kitap okumadım ama
çok film izledim. danimarka sineması hastalığım nüksetti. işi gücü bıraktım.
bulduğum tüm danimarka filmlerini izliyorum şimdi. the keeper of ost causes. cumartesiden
beri izlediğim dördüncü danimarka filmi mesela. öte yandan göksel'i hâlâ
çok seviyorum lakin bugünlerde dinlediğim tek şarkı;
son tahlilde sevgilim, hani tüm sokakların ona çıktığı naif meydanlar vardır bazı şehirlerde. işte tıpkı o sokaklar gibi tüm düşüncelerim, yazdığım ve yazmayı düşündüğüm bütün cümlelerim de sana çıkıyor artık. bilmiyorsun. bilmek isteyeceğini düşündüm.
nowadays-1
nowadays-2