tiryaki - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

tiryaki

toprak mahsulleri ofisinden emekli halis amca kızıltoprağa bulanmış koşu yolunda kollarını tıpkı babam ve oğlum filmindeki gibi iki yana açmış, belden yukarısı çıplak bir biçimde üzerime üzerime gelirken ben bu işe nasıl bulaştım diye  düşünmeye başladım. sanırım sigara gibi. sanırım diyorum çünkü hiç bir zaman tam anlamıyla bir sigara tiryakisi olamadım. eş-dost, hısım akrabadan duyduğum kadarıyla ve genelde lise yıllarında veyahut ağır buhran dönemlerinde sigara içen arkadaşlardan tek tük otlanarak başlanıyordu bu merete. ben de işte yılbaşından beri iş ve özel hayatımdaki iniş-çıkışlı grafikte dip yaptığım anlarda bahariye'ye gidemediğim vakitler bu parka geliyordum. bazen onbeşte bir geliyordum. bazen haftada bir. bazı yürüyordum bazı dizlerimin bağı çözülene kadar koşuyordum. yürüdükçe açılıyor, açıldıkça koşuyordum. inanılmaz belki ama ferahlıyordum da. işte böyle böyle ben de ciğerlerimi alıştırdım. parkın tiryakisi oldum. artık sadece bunaldıkça gelmiyordum. gece kaçta yatarsam yatayım sabah kurulmuş bir saat gibi sabah 07:30 da uyanıyordum. ne kahvaltı, ne tuvalete gitmek istiyordu canım. ciğerlerim özgürlük parkı şarkısını söylüyordu içerde. bir iki kez önce çok yorgun olduğumu, bi'beş dakika uyuduktan sonra isteklerini değerlendireceğimi beyan etsem de dinlemediler. zor kullanmak zorunda kaldım. içimdeki tomalar ve kolluk kuvettleriyle  bir kaç kez isyanı bastırdım. fakat ilk üç günden sonra isyan diğer organlarıma da sıçradı. direnmek yerine, zevk almaya karar verdim ben de. önce haftada üçe çıkardım bu aktiviteyi. şimdi haftada en az beş gün geliyorum. halis amcayı, uzun adamı,  cruyff'u ve maratoncu kadını işte bu parkta tanıdım hep. millet facebookta, instagramda yüzünü hiç görmediği muhtemelen de görmeyeceği yüzlerce  insanla sosyal çevre yaparken ben gerçek hayattaki gibi burada da az ama öz sosyal çevrecilerdendim. mahlas ve müstearsa al işte onların da en hakikisinden "nickname" leri vardı. üstelik yüzlerini de görebiliyordum.

halis amca misal, toprak mahsullerinden emekli olduğunu söylemiştim. yetmiş üç yaşında. görseniz , göstermez yaşını. göremezsiniz. eşi ikbal hanımı üç sene önce kaybetmiş. burada kimi kimsesi yok. amerikada yaşayan bir kızı, bir de erkek torunu var. yılda bir kez , bir hafta gelip gerisin geri gidiyorlar. ikbal hanım vefat ettikten sonra huzur evine vermek istemiş kızı kabul etmemiş. kendi deyimi ile celallenmiş, "ben daha ölmedim, bugüne bugün sait paşa'ın torunu, kazım bey'in oğluyum. kendi başımın çaresine bakarım" demiş.  damadı richard zor sakinleştirmiş. parkın hemen yanındaki bahar apartmanında yalnız başına yaşıyor. her sabah bu parka gelip iki saat spor yapıyor. ikbal hanımı çok özlüyor.

sonra uzun adam. ben diyeyim iki metre siz deyin iki metre on santim. eski bir basketbolcu. karşıyaka'da en iyi sezonunu geçirirken ve bir sonraki sezon için beşiktaş ile el sıkışmışken son maçta dizinden talihsiz bir sakatlık yaşamış. üst üste ameliyatlar, tedaviler pek sonuç vermemiş. beşiktaş yönetimi o bildiğimiz duruşu göstermiş. sakatlığına rağmen sözleşmeyi  imzalamış, tedavilerini üstlenmiş. maalesef bir daha parkeye dönememiş bizim uzun adam. o zamana kadar elde ettiği birikimle bağdat caddesinde spor malzemeleri satan bir mağaza açmış. hiç evlenmemiş. yalovada yaşlı bir annesi. izmir'de bir kız kardeşi iki yeğeni var. her sabah işine gitmeden burada yürüyüş yapıyor. arada o talihsiz sakatlık anını düşünüyor. koçu dinleyip topu sola değil de sağ taraftaki amerikalıya geçirseydim şu an özgürlük parkında değil de akatlar spor kompleksinde olabilirdim diye kendine eziyet ediyor.

turuncu, 14 numaralı forması ve sarı kafasıyla cruyff'a benzettiğim hamdi abi var bir de. 61 yaşında. evli. bir kız, bir erkek babası. erzurum, yakutiye'li. futbolu çok seviyor. hasta fenerli. zaten uzun yıllar tophane tayfun'da amatör olarak top koşturmuş. tophaneli. babası 1955 yılında 6-7 eylül olaylarının olduğu dönemde göç etmiş. istanbul üniversitesi, iktisat fakültesi mezunu. ondan evvel istanbul lisesini bitirmiş. başarılı bir öğrenci. ama kafayı futbolla bozmuş. babasıyla bu konuda çok ters düşmüşler. karşılığında erken evlenmek zorunda kalmış. "belki  akıllanır, adam olur" diye okulu bitirir bitirmez. önce askere , sonra evliliğe yollamış babası. ama futbolu da bırakmamış. bir yandan  babasının aktar dükkanın da çalışmış, bir yandan futbol oynamış. ama hayallerinin takımı fenerbahçe yolunu açacak çıkışı bir türlü yakalayamamış. çok ciddi sayılmayacak bir sakatlık sonrası 32 yaşında futbolu bırakmış. iş değişikliği nedeniyle 1994'te göztepe'ye geçmişler. çocuklar büyümüş. üniversite bitirip, evlenmişler. biri kızından, ikisi oğlundan olmak üzere 3 torun sahibi. göztepe'deki pastanesiyle daha çok oğlu ilgileniyor. o ise sabah sporunu yaptıktan sonra daha çok kahvaltı yapmak ve gazetesini okumak için bir kaç saatliğine pataneye uğruyor. sonra da hiç kopamadığı klubünün lokaline, arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyor.

 ve maratoncu kadın. sol koluna taktığı ölçümleme cihazıyla. her sabah biz yürürken, o agresif bir kaç abiyle birlikte ful tempo, çılgınca koşuyor. bazen onlara çok özeniyorum. ama ciğerlerim daha buna hazır değil. belki gelecek sene.  maratoncu, diğerleri gibi pek konuşkan değil. zaten hızına yetişmek de mümkün değil. o yüzden ancak tahmin yürütebiliyorum hakkında. ataşehir belediyesi muhasebe servisinde çalışıyor.  ama aynı zamanda ataşehir belediyesi spor klubü atletizm takımında. belli tempoda uzun süreler koştuğu için maratoncu diyorum. ama ve pek tabi 800 metreci yahut binbeşyüz metreci de olabilir. seri koşuyor. güzel koşuyor. at kuyruğu kumral saçlarını savura savura. niye bilmem, hiç benzerlik olmamasına rağmen o koşarken bo derek geliyor aklıma. bir şey çağrışım yaptırıyor ama...

sonra işte halis amca giriyor kadrajıma.
ellerini iki yanına açmış, bana doğru geliyor yarı çıplak. "hayır, halis amca hayır! ikbal hanım değilim ben" diyorum. "tanımadın mı? benim ben,  mithad selim."
.
tiryaki - ferdi tayfur