neden obama dediklerini bilmiyorum o'na. merak edip sormadım da. fakat tensel yahut fiziksel hiç bir benzerliğinin olmadığını söyleyebilirim rahatlıkla. mutlaka bir hikayesi vardır elbet. belki arkadaşlığımız ilerlerse kendisi anlatırdı zamanla.
"çayı güzel olur çeto'nun" dedi aniden. hep bu kahveye gelirlermiş. bundan başka üç kahve daha varmış köyde ama çeto'nun çayı hepsinden iyiymiş. "pekala burda kaldığım vakitler çeto'nun çayından içerim ben de, diğerlerine gitmem" dedim. gülümsedi. obama'ya tek benzeyen yanı bu zoraki gülümsemesiydi.
kiralık dairenin sahibini bekliyorduk köy kahvesinde. çeto boşları almak üzere hareketlenmeden evvel beni o'na emanet etmişti. "obama, bu arkadaş istanbul'dan laz muhsinin evini kiralayacak" diyerek.
klasik aslen nerelisin, ne iş yapıyorsun, evli misin bekar mısın, ne olacak memleketin hali suallerine yüz üzerinden yetmişlik cevap vermiş olmalıyım ki daha fazla üstelemedi. ya da beni daha fazla sıkmak istemedi. konuşkan biri sayılmazdı. toplam dört sual iki kelamı yarım saat içinde etti ve az öncekinden daha tatlı bir gülümsemeyle başını öne eğerek sessizliğe büründü. o an farkettim ki candan erçetin şarkılarının hüznü vardı bu yorgun yüzde. garip bir de huzur. çok az yüzde rastladığım bir dinginlik. yorgun ve yaşanmışlık dolu bir yüz en nihayetinde. arada bir başını kaldırıp denizin sonsuzluğunda kaybolup anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıyordu. oobaamaaaobaaamaaabaaabaama......
"sessizliğiyle konuşuyor daha çok. bu sessizlik benim de işime geldiğinden tereddütsüz eşlik ediyorum o'na. sıfır nem, sıfır rakımda rüzgârın da verdiği avantajla yeşillikler içinde çok çabuk hülyalara dalıyorum. iyot kokusu, ismini bilmediğim bitkilerin kokusuyla tarifi imkansız bir ferahlık veriyor hem ruhuma hem bünyeme. fakat fazla uzun sürmüyor bu saadet.
-delikanlı bi çay versene şeklindeki emirle istek kipinin akraba olduğu bir tonda kurulan basbariton bir cümle tüm hayalleri örtbas etmeye yetiyor. laz muhsindi gelen.
-nasıl buldun evlat evi beğendin mi? ya köyümüzü?
...
ilgili ve sıcak insanlar. abartısız, son derece de doğallar. hayalimdeki gibiler tıpkı. kahvecisi, bakkalı, lokantacısı. sanki hepsi sait faik hikayelerinden özellikle alınıp bu köye konulmuşlar gibi.
ama işte hep hayalimdeki gitmek istediğim 'yabancı memleket' burası değil-di. dolunayın fener görevi yaptığı gece karanlığında üstelik daha ilk gecede aklıma tutunan düşüncenin bu olması. canımı sıktı. burası olamazdı. daha fenası, içimde kaynayan huzursuzluğu yenecek böyle bir yer-yüzü yoktu. anlamıştım. ay şahidimdi.
...
.