geçmiş gün ortaköy'de oturmuş istanbul'la laflıyorduk. lafın bi yerinde dedim ki ; " siz şehirler kadınlara çok benziyorsunuz." gözlerini biraz hayret biraz da merakla bana dikerek devam etmemi ister bir hareketle sırtını çamlıca'ya yasladı.
devam ettim ben de. üç büyük güzelisiniz dedim üç tarafı denizle çevrili cennet yurdumun. izmir, ankara ve sen.
haklısın der gibi başını yavaşca boğaziçine doğru eğdi.
ama dedim her biriniz çok farklısınız.
izmir mesela; çok güzel. kabul edelim şimdi. değil 81 vilayetimizle ecnebi vilayetleri ile yarışmaya girse allah vergisi güzelliğiyle tartışmasız birinci olur. akıllı ve kültürlü de üstelik. albenili, havalı bir hatun sonuçta! lakin tipim değil izmir. eyvallah ortanın bir hayli üstü hayatımız, dört başı mağmur evimiz, bir de kedimiz, o tiyatro senin bu konser benim etkinlik deliliğimiz olur. üst düzey davetlere katılır paris ve roma'yı bile çatlatırız ama işte bu hayat bana göre değil. nefes alamam. bu kadar düzen, ritm ,kontrol ve dahi bu kadar ekabir boğar beni sevgili istanbul anlıyor musun?
bir şey demedi soran gözlerle baktı sadece. soruyla cevapladım bakışlarını. anlatmaya devam ettim.
ankara mı?
güzel ankara. mağrur ankara. baş tacı ankara. ama olmaz. onla da hayat geçmez. o bir kamu kurumunda memur olur ben de özel bir şirkette. ne kısalır ne uzarız. iki çocuk yaparız biri kız diğeri erkek. iki memur maaşı ile çocukları okutmaya çalışırken bir yandan üçyüzaltmışay taksitle ve krediyle eve gireriz. emekli ikramiyesi çocukların üniversite eğitimi için çünkü. çocuklar okulu bitirip elleri ekmek tuttuktan sonra küçük bir sahil beldesine ilhak olma hayalleri kurarız belki ama işte hayali göremeden hava ve insan kirliliğinden ölür gideriz. çok mu karamsar oldu. ama hayat böyle bir şey işte. tabi yersen...
ama ben yemek istemiyorum canım istanbul.
-canım derken?
hiç sormayacaksın sandım. sormasan da anlatacaktım zaten.
ama işte sen ne izmir gibi havalı ne ankara gibi çalımlısın. ama çekicisin anlam veremediğim bir biçimde. sen başkasın anlatamıyorum işte. üstad bile anlatamamış seni. gözleri kapalı dinlemiş. sadece dinlemiş. benim ne haddime seni sana anlatmak. ama ve mesela seninle çok şey yaparız be istanbul. çünkü senin diğerlerinde olmayan değişik bir havan var. bir gün güneşli bir gün yağmurlusun. düşeş de gelebillirsin hep yek de ama adamı yolda komazsın. . günlük yaşarız. paramız olursa en kral yerde yer içer eğleniriz olmadı eminönünde balık ekmek yeriz. bilmem ne merkezinin dev akvaryumunda köpekbalığı sevdikten sonra yeni camide kuşlara yem atarız. bakırköyden yenikapıya bisikletle yarışırız. yağmurda şemsiye kullanmaz evde birbirimizi kurularız. bir gün sahafları dolaşırız bir gün film festivallerini kovalarız. yoğurt yemeye kanlıcaya, çay içmeye adalar'a gideriz. trafiği yok yere tıkayanlara sinkaflı küfürler ederiz, çevreyi kirletenlere bay doğruluk yaparız şşşş çok ayıp deriz.. hiç bilmediğimiz sokak ve mahallelere gideriz , fotoğraflar çekeriz bu tuhaf isimli sokaklar hakkında uçuk kaçık hikayeler yazarız. en güzelini bir şişeye koyup boğazın serin sularına bırakırız ki çanakkaleden egeye akdenize, oradan cebelitarıkla atlas okyanusa ulaşırız. galata kulesinde uçurtmalar uçurur, çamlıca'da çelik çomak oynarız. seninle hayat hiç bitmez. bir gün bir ömür, bir ömür bir gün gibi olur yeri geldiğinde. evlen lan benimle istanbul? dedim.
-abi bi siktir git çay koy ya dedi.
oysa en çok da bu dobra halini sevmiştim....
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...
eternal sunshine of the spotless mind (2004)
-
mevsim kış. önümüz yılbaşı. onun ardı sevgililer günü malum. netflix mi çok
inceci, yoksa ben mi çok komplo teoriciyim? bilemedim. elimi dokunduğum
yerde y...