çoğu insanın dip anları vardır benim de dip pazarlarım sevgilim.
nasıl anlatsam bilmem ki; pazar günleri gizli bir güç beni magmanın yirmibinfersah altına, seksen günde devrialem uzaklığa itiyor sanki. memnun değilim bu durumdan ama pek şikayetçi olduğum da söylenemez. alışmaya çalışıyorum sadece. normalde yapmayacağım işleri yapar, dinlemeyeceğim şarkıları dinler, düşünmek istemediğim şeyleri düşünürüm bu günde.
bu yazdıklarımı mesela, çevre dostu bir belediye otobüsünün altında kalmadan az önce düşündüm. neyse ki otobüs duraktaydı ve henüz hareket halinde değildi. ben de yerde hareketsizdim. boylu boyunca uzanmış sırtüstü, öylece yatıyordum. niye yatıyordum. bilmiyordum. yalnız gökyüzü gri ile mavi karışımı bir renkteydi. ve yer çok soğuktu. o an bir kaç kitap yazacak kadar düşünce geçti aklımdan.
hani karnın çok açtır ve sen masadaki tüm yiyecekleri yiyebileceğini sanırsın ama daha ilk tabakta tıkanırsın ya. işte öyle bir şeydi benimki de.
insanlardan önce mart kedileri toplandı başıma. sonra topal bir martı ile sarhoş bir karga geldi. nihayetinde mavi gömlekli iett şoförü. daha iyi misin bişeyin var mı demeden "kör müsün birader, niye atlıyorsun koca otobüsün önüne" diye bir güzel payladı beni onca hayvanın içinde. insanlık kalmamış sevgilim. şu hayvanat kadar incelik yok insanlarda. herkes birbirine küfredip, bağırıp çağırıyor. yayasından, şoförüne, öğretmeninden öğrencisine, hırsızından polisine bir şiddet, bir öfke patlaması ki sorma gitsin.
neyse daha fazla uzatıp değerli vaktini almayım. bugün günlerden ne? diye sordum nedenini hiç bilmeden ve düşünmeden. şoför hala sinirliydi ve öfkeyle bir şeyler mırıldandı, anlamadım. ortama sonradan dahil olan belediyenin kulağını damgaladığı plastik küpeli, kararsız bir sokak köpeği cevapladı beni, sanırım bugün cumartesi ama pazar da olabilir emin değilim dedi. martı ile karga cuma olduğuna dair kedilerle bahse girdiler. kararsız plastik küpeli çekinser kaldı haliyle. bense hala eternal sunshine of the spotless mind filmindeki barish gibi soğuk betonda sırtı üstü uzanmış gökyüzünü izliyordum sırıtık bir vaziyette. sen yoktun yanımda ama mutluydum çünkü yukardaydın. en uzaktaki, en parlak yıldızdın. dünyanın en güzel yüzüyle bakıp en güzel gözleriyle gülüyordun bana. galiba sana aşıktım. ama sonra o nemrut şoför bir karabasan gibi çöktü sevgimize koyu mavi gömleğiyle. pazar lan bugün pazar allahın cezası diye bağırdı, o an da ne martılar ne kediler ne de yukarda sen vardın. pazar bugün pazar diyen kızgın şoförün sözleri bir yeşilçam filmi tazeliğinde çınlıyordu kulaklarımda.
allahım bu bir kabus olmalı diye mızmızlanırken beyaz önlüklü, beyaz saçlı bir adam belirdi başucumda.doktor olmalıydı ama bilinenin aksine kimseye açılmasını söylemeden sessizce sokuldu yanıma. ama , ama ben sizi tanıyorum. cü cüü cüney.... lafımı tamamlamama fırsat vermeden nayır yavrum ben sandığın kişi değilim seni ameliyat edip gözlerinin açılmasını sağlayan doktor ibrahim müteferrika dedi. ama dedim o matbayı bulmuştu ve bu çok uzun yıllar önceydi.. paralel evren diye bir şey duymadın galiba evlat dedi. duymaz mıyım schrödinger'in kedisi, isviçreli bilimadamları olsun siyah duman, beyaz papa, tanrı parcacıkları sadece haber ve belgesel kanallarını izler çok bulmaca çözerim dedim. aferin beynin hasar görmemiş , yolcu sizindir şoför bey demez mi çocukluğumun malkoçoğlusu, cüneyt abi bizans surlarında dayak yiyen figüranın olayım beni bu nemrutla başbaşa bırakma diye yalvarmam neticeye tesir etmedi. almanlar karşısında çok güzel oynayıp kaybeden a milli takım gibiydim. mavi gömlekli altın levyeli şoför usulca yanıma yaklaştı ve kulağıma doğru eğilerek fısıldadı : "üçe kadar sayıcam kalkacak mısın yoksa ben mi kaldırayım seni ayağa." bir ki bugün pazarrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr
iki avucumla kulaklarımı tıkama ve gözlerimi kapama çabam boşunaydı. ağzımdan ve burnumdan bugün pazar yazan pembe okul fişleri fışkırıyordu. ilkokul dörde gidiyorduk. bazen de pikniğe. o mayıs pazarı da pikniğe gitmiştik okul olarak. hepi topu dört sınıftık zaten. ilk aşkım nesrinin eline ilk kez o gün dokunmuştum. velilerimizin izin kağıtlarını uzatırken çarpışmıştı ellerimiz. aslında bilerek çarpmıştım ben. nesrin oralı olmamıştı ama bu yaptığım için cezalandırılacağımı bilemezdim! çocuktum daha. eve döndüğümüzde babam her zaman yattığı yatağında yoktu. hastaneye gittiğini iğne yapıp geri göndereceklerini söyledi yaşlı amcalar , tombul teyzeler. o gün pazardı. ertesi hafta hastaneye gittiğimizde artık hiç gelmeyeceğini söylediler. o gün de pazardı. ve bugün bir belediye otobüsünün önünde uzanmış yatıyorum şimdi. bu şoförü gözüm tutmadı allahaşkına siz söyleyin dostlar bugün günlerden ne?
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...