- internetin yahut teknolojinin bana/bize yaptığına bakın bir hele.
yazık lan bize! şerefsizim yazık. biz ne zaman bu hale geldik müjgan?
sigara ya da içkiyi bırakamayanları anlayamadım hiç bir zaman. ama
sanırım ve şimdi bu uzun süreli internetsizlikte düştüğüm acizlikte
anlıyorum onları. oysa eskiden buralar hep dutluktu.
- düşündüm de
politikacı olmaz benden. hadi diyelim yüz kızarıklığını bir şekilde
kamufle edip yalan söylemeyi becerebilsek de bir nebze. bu tutuculuk, bu
arnavut inadı, farklılığa bu denli direniş yılmadan. çabuk manevra
yapamıyorum anlayacağın. yanlış da olsa doğru bildiklerim var ya. kolay
terk edemiyor insan. ama ve yine de etrafında farkında olan arkadaşları
olması güzel insanın. izlenecek kısa bir film, okumayı belki aylar belki
yıllar sonraya bırakacağım kitapları ilk sıraya almak ve hiç bilmediğim
bir şairi okuma önceliği benim için o kadar kolay değil. ki yıllar
sonra ahmet altan okuyan birinden bahsediyoruz müjgan. kolay değil.
-
farkındalık, etkileşim, değişim, arkadaşlar. sinemada film izlemeyi
bırakalı uzun süre oldu. ehli keyf ve evde kafaya göre takılıp izlemek
her daim daha cezbedici ve ama sinemanın büyüsü başka işte. gereği
düşünüldü; ayda en az bir kez beyaz perdede izlenir film.
- buğday
ten ama saçlar kumral. pencereden sızan güneşle birlikte sanki kızıla
kızıla vuruyordu. güneş gözlüğü ne de uyumluydu. asil bir duruş ama
yaşanmışlık dolu yorgun bir yüz. yine de hayattan umutlu. bugün kadıköy
dolmuşundaydınız. saat on biri biraz geçiyordu. ne güzeldiniz.
müjgan sen okuma bu paragrafı!
-
ve başka bir karar. küçük esnafa acımak yok artık. kahraman bakkala da.
genellemelerin en genellemesi belki ama öyle. kusura kalmasın kimse. üç
kuruş fazla ver. kurumsal yerden yap alışverişini. paranla rezil olma,
sinir katsayını değiştirme. hede hödö işte..
-iddia sezonu açıldı ve iki liraya karşılık bir milyar küsür veren kupon gelirse ben biliyorum ne yapacağımı.
- sanırım eylül bitene kadar yine güzeliz. ne bu şarkı beni ne de ben onu bırakmayacağım.
hadi kur masayı madam destina. çek sediri asmanın altına... müjgan sen de gel!
- beşiktaş'ımız yenilmiş bugün. üzgünüm.
-bir
şey diyeceğim ama gülme. geçen bi gün ayşe arman'a mail attım. valla!
okumuşsunduır belki hani şu tinay ve nur hikayesini. ben okudum içim cız
etti lan. demek hala bir şey var bu yürekte. öyle yani.
- yine
mi güzeliz'e ara verdim. vinampı karışık yürütüyorum ve model'in
değmesin ellerimiz'ini hala çok seviyormuşum. bunu fark ettim şimdi.
-
kitap okuma film izleme zamanı diye bir şey gerçekten var mıdır yoksa
benim bu alandaki beceriksizliğime uydurduğum bir kılıftan mı ibaret bu
zaman meselesi.
nedir, mesele nedir müjgan?
-şu an bana öyle
geliyor ki bu kısa çizgiyle başlayan uzun paragrafları daha da
uzatabilirim. çok çok daha çok yazabilirim ama sıkılıp gitmenden
korkuyorum müjgan. sahi kimsin sen müjgan? üç gündür dilime ve zihnime
dolandın böyle. bana biraz kendinden bahsetmek istemez misin. böyle hep
monolog tam monolog nereye kadar?
nereye kadar hem müjgan.
.
model - değmesin ellerimiz
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...