evet yalnızlık bazı zamanlar güzeldir. lakin işte kötüdür de çoğu zaman.
hele ki böyle bir pastırma şubatında. ve tüm ihtişamı ile salınan kış
güneşine sahip bir pazar sabahında. sebep arar mesela döner durur insan.
pazartesi aldığı giysiyi pazar sabahı değiştirme histerisine bile
kapılabilir hiç yok yere. asıl amaç nefes almaktır ya da alkım'ın
önündeki o kadın gibi güneşle raks etmektir. yahut henry miller'ı ilk
kez bugün ve gerçekten okumak istemektir.
nihayetinde ne olursa olsun, yaşamak lazım sevgilim. yaşamak, tatmak ve keyif almak.
evet. hayat herkese hem iyi hem kötü davranmıyor mu zaten?
ama
işte bildiğim tüm sahaflarda ve iki yayınevinde istediğim miller kitabı
yoktu. lakin dönüşte dünya güzeli iki göz ve çok güzel gülen bir yüz
gördüm. hayat tuhaf evet, buna itirazım yok. adil mi bak o tartışılır!.
ama benim derdim kendimle... misal tam o sırada miller yok bukowski
verelim mi abi der gibi gözüme çarptı "pis bir moruğun notları"
ve o çok güzel kadın çirkin bir adamın omzuna koydu başını dönüş yolunda. yıllar önce çok değer verdiğim bir insan salla gitsin
demişti de sallamış ve okumamıştım hiç bukowski'yi... güneş mi yoksa
kadın mı daha parlaktı çözemedim. başkalarının sözüne gelip iş yapan
biri değilim normalde ama işte o gün uslu çocuk olasım tutmuştu, okumamıştım. bir
süre bu güzelliği izledim. çok şey kaybettim mi peki okumamakla? bilmiyorum.
bildiğim bu yaşlı moruğun arka kapağında beni güldürdüğü sadece... bir vakit sonra fark etti kadın beni ama bir şey demedi. bilakis ben inerken araçtan
teşekkür ettik gözlerimizle birbirimize. pazarı harika kılan güneşi de
unutmadık elbet. ve şükran dolu bir bakış da yukarıdaki sarışına gitti,
kamaşan gözlere inat....
.
ah evet henry miller ya?
miller'dan
ümidi kesip paul auster'in okumayı istediğim bir kitabına yanaştığımda
içimdeki bay doğru okumadığım bir düzine kitabı hatırlatmakla geç
kalmadı. aslında bay doğrudan ziyade çok az kitapta beni içine alan
adeta saran o duyguyu bulamam da yarım kalırım kaygısıyla bıraktım
usulca yerine "çılgın bruklinlileri." daha sonra bukowski reyonuna
pür dikkat takılan atıf yılmaz görünümlü amcayı izledim bir süre.
etkilenmiş görünüyordu. ama bukowski şansını iyi kullanamamıştı ya da
ben bilmiyorum. herman hesse ve bozkırkurdu'na göz kırpıp internetten
aramaya karar kıldım miller'ı daha sonra.
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...