sonra bilader geçen gün ; olm amma kasıyorsun ha, hep aynı yerde dönüp duruyorsun, bir saat okuyorum bişi anlamıyorum yazdıklarından" dedi. olm günlük o günlük, ben de yaşadığımdan bişi anlamıyorum zaten, idare et dedim. tutumlu çocuktur bizim bilader, idare eder. çünkü o da biliyor hep aynı şeyleri yapıyorum. anlıyor da beni, gıcıklık yapıyor işte.
işe gidiyorum, eve dönüyorum. gitmelerde ve gelmelerde radyo eksen dinleyerek camdan dışarıyı seyrediyorum. bazen toplu taşımada ve yanımda köy kahvesinde oturur gibi yayılan öküzlere kızıyorum. bazen çok yer vermek istediğim uzağımdaki masum güzele kaçamak bakışlar atıyorum. ha bir de havalar düzeldi diye akşamları 17 dakika eve yürüyorum bu aralar. işte çok bunalınca güneşe çıkıyorum. candan erçetin dinliyorum.
böyle yani.
öte yandan bir diğer sevgili arkadaşım da dün akşamdan sonra bir ihtimal daha var o da ölmek mi demiş kendi nam ve hesabına. yalan yok şimdi, şu bir senelik ağır koşullarda zamansız ağrıyan azı dişim gibi ara ara yoklamadı değil beni de o ihtimal düşüncesi. lakin küçük sahil kasabasındaki yaşam kadar uzak o ihtimal bana usta. hem günah, hem korkar adam be. bu mevzuyu hiç duymamış olayım deyip kapattım telefonu usulca. hem pollyanna olmak için o kadar çok sebep varken, yakışır mı bize usta. misal sırf bugün boğaziçi köprüsünün tam ortasında paralel seyrettiğimiz sayın turizmin en saygılı, en derya bakışlı ve en bi masum güzelini görmek bile taammüden bi beş sene atar ileriye yaşamak için. sonra o baharın kokusu. kışın güneşi, denizin köpüğü.
sonuç , sevme yanarsın sen yine de.
haydi best wishes.
m.s.
.