cumartesi : aylak adama ihanet pozisyonunda elimde market poşetleri ile eve dönüşte sordum bu soruyu kendime ilkin. bu günlük kimin saygıdeğer günlük? benim mi yoksa kısa yahut uzun aralar verdiğimde bile belki bugün yazmıştır umudu ile google reader veya blogline takip şeysine itibar etmeyip her gün, olmadı gün aşırı gelen takipçilerin mi? kendime mi onlara mı yazıyorum? sanırım her ikisi de. her şey yazılmıyor belki ama çok şey de yazılıyor. el yazmalı tek kişilik günlükler bile sonunda birileri okunsun diye yazılıyor. ve kanımca oraya da her şey tüm çıplaklığı ile yazılmıyor. yaz demişti ya sevgili dostum. dün yine dedi. zaten gelince yağmur gibi birileri de demese de yazılıyor. eduardo galeano'nun futbol dilenciliği gibi bir yazı, bir muhabbet dilenciliğidir belki de yapılan.
cuma : yazın sabah ayazını, kışın güneşini ilkbaharın her halini seviyorum.
perşembe : deniz otobüsünden çıkıp bu mis gibi ılık ve dingin bahar akşamının tadını yudumlarcasına ağır adımlarla ilerlerken muhtemel amatör bir fotoğrafçı mavi-beyaz demir parmaklıklar arasında sıkıştırdığı akşamın kızıllığına tutulmuş güneşi resmederken arkalı önlü tok tak, tak tuk sesler çıkaran aynı akşamın telaşına düşmüş yüksek topukların ritmine ayak uydurmuş ve dolmuşlara seyirtir buldum kendimi.
çarşamba : oldukça fit ve ideal görünen ve hiç de tartıya ihtiyacı olmayan esmer bayan üç adet alışveriş torbasını istasyonun bir köşesine elindeki deri çantayı da kavruk, üst ön dişlerinden bir iki tanesi olmayan o şirin tartıcı çocuğa verip de eyfel kulesini andıran yüksek topuklarıyla basküle çıkınca çocukla aynı anda gülümsediğimi fark ettim. muhtemelen elli yedi kilo geldi. ama tartıcıyı kaç lira ile sevindirdiğini göremedim.
salı : habire tifani çatlak tişöört yarışması anonsu yapılıyor radyolarda. orijinal hiç bir fikrim yok ama katılmak istiyorum bu yarışmaya. tifanny de kahvaltı filmini anımsattığı için olabilir mi bilmiyorum.
pazartesi : allah metrobüs yolcularına sabır ve iyilik versin. şoförlerine ise yolcuların iki katı versin. zor o kadar çeşit insanla uğraşmak. kaptaaan klimalar çalışmıyor mu diye bağırıyor daha mart kapıdan baktırmadan bir ergen. havalandırmayı kapatıp klimayı açıyor. öteki kaptan ceketim sıkıştı bi aç-kapa yapsana. beriki hadi kardeşim bas da gidelim işe geç kaldık. yandaki niye geç kaldın. adamcağız evde karısından yemiyordur bu kadar lafı. ve eminim her akşam gidip karısının elini öpüyordur. insan olmak zor. bu istanbul trafiğinde kadrolu şoför olmak daha zor valla. çok zor..
.