hangi ara gelip oturdu karşıma bilmiyorum. gözlerimi açtığımda dar ve şekilsiz üçlü koltuk kombinasyonunun teklisinde sağ omuzu bana bakar şekilde oturmuştu. hem rahatsız olmamak hem de rahatsız etmemek adına benim de çoğunlukla tercih ettiğim yöntemdi bu daracık tekli koltuklara yan oturmak.
ilk bakışta ve yan profilden en fazla yirmi beşinde gösteriyordu. özenle taranmış düzgün siyah saçları, parlak siyah deri montu ve şık jean pantolonu ile bir giyim mağazasının satış müdürü intibası uyandırdı ben de ilkin. iki saniyeliğine yüzünü döndüğünde yaş tahminim de yanıldığımı ama mesleki tahminimde haklı ısrarımı belirtmeliyim hemen. bu trendekilerin çoğunda gördüğüm hüzün ve kederden eser yoktu yüzünde. hayata bakış açısı pozitifti belli ki. günü ve anı yaşayanlardan biriydi muhtemelen. bu yüzdendir ki erkek olsun kadın olsun yurdumuzun o cedit yöneticilerinin suratındaki sert ve ulaşılmaz ifade de yoktu yüzünde. gülmüyordu yüzü belki ama her an gülmeye hazır, dışa dönük konuşkan bir hali de yok değildi hani. e mesleği de bunu gerektiriyor zahir!
lakin çok uzun sürmedi bu sessiz muhabbetimiz! sanki hikayeyi yarım bıraktığının farkında ve biraz da mahcup bir ifade ile ‘izin isteyerek’ kartal’da indiğinde trenden, keyifli bir sinema filminin cuk oturan final sahnesi gibi ajda kimler geldi geçti’yi fısıldıyordu o sıra kulağıma.
.
ajda pekkan - kimle geldi kimler geçti
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...