şimdi senden vaz mı geçmeli ? - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

şimdi senden vaz mı geçmeli ?

şirkette ve bu yollarda son günlerim artık. her türlü yıkımına karşın bu işyerini, bu yolculukları daha şimdiden deliler gibi özlemeye başladım. tıpkı bir sevgiliyi özler gibi. sadık haklıydı "bu şarkılar bir şeylerimizi çalıyor", kesin. bilmiyorum belki de şarkılar yüzünden böyleyimdir. ama değil. sanırım en çok bu banliyölü geliş-gidişleri özleyeceğim. karşılaştığım insan manzaralarını, hakeza hayatları, uydurduğum hikayeleri bir de.
misal bugün de olduğu gibi on beşte bir bostancı istasyonunda karşılaştığımız ankara expresindeki japonlar kimdir. necidir? japon büyükelçiğinin çalışanları olup haftasonu tatili için istanbula mı gelmektedirler yoksa hepsi birbirine benzediği için müteakip sefer gelen turist kafilesi midir ya da ajan mıdır provakatör müdür bunlar müdür? nedir, mesele nedir merakımı ve dahi onlara olan sevgimi özlerim. lakin allahları var çok şeker insanlar. bugüne değin hiçbir japonla muhabbetim olmadı ama sevgim oldu her daim. bir şogından bir yedi samuraydan bir son samuraydan mütevelli. yalnız ran'daki japonlara ayrı şerh düşerim o ayrı!

öyle sabah mahmurluğunda kâh erkan goloğlu’nu okurken kah candan’a eşlik edip gölgesiz takılırken işte o an gözüme takıldı bir tren dolusu japon. dedim ya çok şekerler.. hatta bir tanesi el salladı bizim trene. ben de salladım bizim emektar banliyö hareketlenirken. sonra güldüm kendime. o da bizim trenin peşinden.

expres hala beklerken ama bizim tren giderken eski bir türk filminden çıkmışcasına ağır adımlarla ve çantalarla peronda yürüyen üç adamı gördüm ilkin. sonra yemekli vagonda hararetli hararetli bir şey tartışan adamla kadını ama en çok da bir vagonun en arkasında kalmış kendi orada ama aklı ve ruhu çok çok uzaklarda ama çok hüzünlü bakan kadın dikkatimi çekti .
anayurt oteli'ndeki zebercetin gecikmeli ankara treni ile gelen kadını geldi aklıma o an. buğulu gözlerle izledi bizim geçmemizi. kimbilir ne düşünüyordu? tıpkı kan çanağı gözlerle bizi izleyen hüseyin peyda’ya benzeyen amca gibi neler neler düşünüyordu o da. ben misal o sıra; böyle sirk maymunları gibi birbirimizi izleyip ama onlardan farklı olarak düşündüğümüzü düşündüm. sonra böyle birbirine bi şekilde teğet geçen bu yabancı hayatlarda ne hikayeler var diye. hayır yazmak için değil. sözün gelişi yani. hatta onlardan bir veya bir kaçı da bizim banlyödekileri düşünmüştür, eminim. cumartesi sabahı memleketin yarısı yatarken bu yarısı da işe gidiyor, ekmek kavgası hede hödö diye düşünmüştür ya da dolu bardaklı pollyanna tarafından bakan olursa bu işsizlikte en azından onların işi var diye düşünmüşlerdir. çünkü hiç de boş bakmıyorlardı.
ama işte benim aklım gecikmeli ankara treni ile gelen kadına benzeyen yolcuda kaldı. hani bazı anlar, bakışlar vardır. yüreğine işler insanın acıklı bir kenar mahalle dizisinin fon müziği eşliğinde söylenen beylik bir söz gibi saplanır yüreğe ya. nah işte öyle baktı o yolcu.
belki de yanılıyorumdur. ama yok hayır yanılmıyorum.
eminim.
yüreğimi ezdi geçti zira.