eM-aR - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

eM-aR

o sırada keskin bir virajı alıyordum. dörtten üçe küçültüyordum vitesi. ya da tam tersi virajdan yeni çıkmış vites yükseltiyordum. emin değilim. tuhaf bir bulantı vardı içimde. sevinçle hüzün arası bir şeydi. hem daha on yedi sene önce çektirmiştim ilk ve son emarımı. ki hayatımın en güzel emarıydı. çünkü babam yanımdaydı. önce tır tıır tıırrr elektrikli matkaplar başladı. hemen peşinden diş hekimlerinin o sinir eden,  gıy gıy aletinin sesine benzer bir ses ve finalde havalı matkaplar ta ta ta ta taaa. neyse ki önemli ve uzun bir şey değildi ama kaybolmamam, izmit ankara yolunu takip etmem lazımdı. ve ayrıca uyumamam gerekti. üstelik sakin nefes almam. derin değil ama sakin. düşünceler zaten, sil baştan cim kerisi yapmıştı beni daha otoban girişinde. bir de sol şerit kaplumbağaları olmasa. ah bir de sinirli olmasam trafikte. 
cim keri diyorduk istenen ve istenmeyen akan ve kokan bir dolu düşünce ama çokça naftalin kokan. lakin arada umut da kokan, bazen neşe salan. tıpkı mavi kelebekler gibi. ama ve sonra işte; trafik her yerde iğrenç. istanbul, izmit, ankara. ya dükkan isimleri akıl sır ermeyen? avcı'nın yeri, huzur lokantası. pepe hayvan evi. uçak mefruşat, hamaset çayevi falan. ya-şar sev-di-ğim, güzel bir şarkısını söylüyordu radyoda. ismini unuttum şimdi. hem bazen unutmak gerekiyor bence de. takılı plak gibi kalmamak bir şeye, kişiye, nesneye, şehre ve hatta bazen hayata. 
.
şehirden çıkıp otobana girdiğimde vites beşteydi, ibre yüzellide. kafamdaki bitlenmiş düşüncelerle, beyaz yol şeritleri yarışıyordu adeta. yaşar gitmiş nazan öncel gelmişti. 'bu havada gidilmez' derken nazan ben kendime cevapsız sorular soruyordum. "benim haberim olmadan kaç insan bana küs, kırgın ve kadayıf olmuştu acaba?"  bazen bilemiyor insan çünkü. ve ben acaba kaç kişiye kadayıftım onların haberi olmadan ve kaç kişiyle kesmem gerekti münasebeti bu yüzden?
ama ne olursa olsun uzatmamak lazımdı. böyle lastik gibi ve canlı, cansız ve mecazi meali ve kaydi, lafzi ne varsa işte. şöyle temiz bir sayfa açar gibi. yeni bir şiir, yeni bir hayat ve düzen hani. orman arkası göl manzaralı bir duruş sergilemek nasıl ve nice olurdu? hem ne kadar inandırıcı, ne kadar gerçek, ne kadar ben, ne kadar sen olurduk? ve kaç milyon müzik, kaç yüzbin sinema filmi, kaç bin kitap olurduk? hakeza kaç tren, kaç gemi ve hangi deniz olurduk yahut hangi gölde boğulurduk? sen ve ben bir olur muyduk? aşkımız mı yoksa bir kilo demir mi ağır basardı? yoksa basit bir gurura musallat edip küçültür müydük yahut bir imkansızlığın gölgesinde mi büyütürdük aşkımızı?
bilemiyorum sevgili müjgan.
bilemiyorum.
bilmemek diyorum ama bazen de güzel şey.

.
nazan öncel-bu havada gidilmez